818 sayılı BK döneminde yapılan bir rekabet yasağı sözleşmesi Kanun’un aradığı şartları taşımaması nedeniyle geçersiz ve hukuken bağlayıcı değilse bu sözleşmenin ihlâli 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşse dahi TBK’nın 445/2 maddesi uygulanmaz.
Hukuk Genel Kurulu 2019/447 E. , 2022/315 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren müvekkili şirket ile davalılardan … arasında 10.03.2006 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi bulunduğunu, sözleşmenin 10. maddesinde rekabet yasağı öngörülerek davalının sözleşmenin sona ermesinden itibaren bir yıl süreyle müvekkilinin faaliyet alanına giren iş yerlerinde çalışmamasının düzenlendiğini ve bunun ihlâli hâlinde son brüt aylığının on katı cezai şartın davalı tarafından kabul edildiğini, davalının müvekkili şirkette son olarak “gelişmekte olan ürün ve servisler uzmanı” olarak çalıştığını ve pozisyonu itibariyle müvekkilinin müşteri çevresine ve ticarî sırlarına nüfuz etme olanağı bulunduğunu, davalı tarafından iş sözleşmesinin sona erdirildiğini ve bu hususta taraflar arasında protokol imzalandığını, ancak davalının sözleşmenin sona ermesinde itibaren bir yıl içinde müvekkili şirketin faaliyet alanında çalışan ve müvekkilinin rakibi olan diğer davalı Vodafone Telekomünikasyon A.Ş.’de çalışmaya başladığını, bu durumun sözleşmede yer alan rekabet yasağının ihlâli anlamına geldiğini ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun yeni işveren sorumluluğu başlıklı 23. maddesine göre cezai şarttan her iki davalının da müştereken ve müteselsilen sorumlu bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 40.000TL cezai şartın yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5.1. Davalı Vodafone Telekomünikasyon A.Ş. vekili; davalı … tarafından iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, ayrıca iş sözleşmesinin karşılıklı olarak feshedildiğine ilişkin protokol imzalandığını, öte yandan rekabet yasağı sözleşmesinin yer bakımından sınırlama içermemesi nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
5.2. Davalı … vekili; müvekkilinin iş sözleşmesinin davacı tarafından haklı ve geçerli nedenlerle feshedilmediğini, bu nedenle cezai şart talep edilemeyeceğini, ayrıca müvekkilinin iş ve ticaret sırlarını işverene zarar verici nitelikte paylaşmasının söz konusu olmadığını, aksinin davacı tarafça ispat edilmesi gerektiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.11.2014 tarihli ve 2014/733 E., 2014/196 K. sayılı kararı ile; davalı Vodafone Telekomünikasyon A.Ş.’nin sorumluluğunun sadece İş Kanunu’na dayandırıldığı ve bu davalının ayrıca bir haksız eyleminin olduğunun iddia edilmediği, dolayısıyla davacı ile diğer davalı arasındaki iş sözleşmesinde taraf olmaması nedeniyle bu davalıya husumet yöneltilemeyeceği, öte yandan davalı …’in iş sözleşmesini sonlandırılmasından sonra davacı ile aynı alanda faaliyet gösteren davalı şirkette çalışmasının başlı başına haksız rekabet oluşturmayacağı, davacı tarafından davalı işçinin hangi ticarî sırlara vakıf olmak suretiyle rakip şirketin menfaatine yarar sağladığının ispat edilemediği, sözleşmede rekabet yasağına yönelik olarak belli bir bölgenin belirlenmemiş olması nedeniyle anılan sözleşme hükmünün sözleşme tarihi itibari ile yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK) 348 ve 349. maddelerindeki emredici düzenlemeye ve Anayasa’nın çalışma özgürlüğü ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle davalı … aleyhine açılan davanın esastan, davalı Vodafone Telekomünikasyon A.Ş. aleyhine açılan davanın pasif husumet nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.11.2017 tarihli ve 2016/13197 E., 2017/6476 K. sayılı kararı ile; “…1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin davalı Vodafone Telekomünikasyon A.Ş. yönünden verilen karara ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı vekilinin davalılardan …’e yönelik temyiz itirazlarına gelince, taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesi iş akdinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin olarak yapmama (ileriye yönelik) edimini içeren akit niteliğindedir. Bu nedenle, uyuşmazlığa yasaya aykırı davranıldığı iddia olunan tarihteki, bir başka deyişle davalı işçinin yeni bir işe girdiği tarihte yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu hükümleri uygulanmalıdır. Somut uyuşmazlıkta da, dava konusu eylemin 23.07.2012 tarihinde başka bir işe girmek suretiyle gerçekleştiği ileri sürüldüğüne göre uyuşmazlığa bu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK 444 vd. hükümlerinin uygulanması gerekir. Ayrıca, anılan maddeler uyarınca rekabet yasağının ihlali halinde zarar tehlikesinin varlığı yeterli olup, somut zararın gerçekleşmesi de gerekmez. O halde, mahkemece uyuşmazlığın 6098 sayılı TBK 444 vd. hükümlerine göre değerlendirilerek çözümü gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddi doğru görülmemiştir…” şeklindeki gerekçeyle davalı Vodafone Telekomünikasyon A.Ş. yönünden verilen kararın onanmasına; davalı … yönünden verilen kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
9. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.12.2018 tarihli ve 2018/349 E., 2018/1226 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesi gereğince 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı TBK) yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla 6098 sayılı TBK’nın kural olarak geçmişe etkili (makable şamil) olmadığı, ancak sadece 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiyenin 6098 sayılı TBK hükümlerine tabi olduğu, bu kapsamda taraflar arasında 10.03.2006 tarihinde yapılmış olan iş sözleşmesindeki rekabet yasağının geçerlilik koşulları, başka bir deyişle “bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıkları” bakımından sözleşmenin 818 sayılı BK’ya tabi olduğu, fakat ihlâlin 6098 sayılı TBK’nın yürürlük tarihinden sonra gerçekleştiği iddia olunduğundan ihlâlinin gerçekleşip gerçekleşmediği ve ihlâlin sabit görülmesi hâlinde ihlâl eden aleyhine hüküm ve sonuç doğurup doğurmayacağı hususunun ise 6098 sayılı TBK’ya tabi olduğu, o hâlde taraflar arasında yapılmış olan sözleşmenin rekabet yasağına ilişkin 10. maddesinde mahal sınırlamasının olmaması nedeni ile anılan maddenin 818 sayılı BK’nın emredici nitelikteki 349. maddesi gereğince geçerli olmadığı, geçerli olmadığı saptanan bir sözleşmeden dolayı meydana geldiği iddia olunan ihlâl sabit görülse bile ve bu ihlâl neticesinde 6098 sayılı TBK kapsamında zararın meydana geldiği ispat edilmek yerine zarar tehlikesinin varlığı sabit görülse bile sözleşme geçersiz olduğundan davacı lehine hak ve alacak doğurmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında düzenlenen, işçinin rekabet yasağı sözleşmesinin 818 sayılı BK’nın yürürlükte olduğu 10.03.2006 tarihli olması ve ihlâlin 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğünden sonra gerçekleştiğinin iddia edilmesi karşısında işçinin rekabet yasağı sözleşmesine hangi kanun hükümlerinin uygulanacağı ve buradan varılacak sonuca göre rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle işçinin rekabet yasağı sözleşmesinin geçerlilik şartları hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
13. İşçinin iş sözleşmesinin devamı süresince işverenle rekabet etmemesi sadakat borcu içinde yer alan bir yükümlülüktür. Dürüstlük kuralı gereğince bu yükümlülük bazı durumlarda sözleşmenin sona ermesinden sonra da belli bir süre devam etmelidir. Zira işçinin çalışması esnasında elde ettiği bazı bilgileri iş akdinin sona ermesinden sonra kullanması işverenin haklı menfaatlerine zarar verebilir. Buna karşılık, Anayasa’nın 48. maddesinde güvence altına alınan işçinin dilediği alanda “çalışma ve sözleşme özgürlüğü”, onun hayatını kazanması yanında yine Anayasa’da öngörülmüş olan maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkıyla (m. 5, 17) doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla iş sözleşmelerinde sözleşme sonrası rekabet yasağı kapsamında işverenin rekabet nedeniyle ortaya çıkabilecek haklı menfaati ile işçinin çalışma ve sözleşme özgürlüğünün dengelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle hem 818 sayılı BK’da hem de 6098 sayılı TBK’da bu dengeyi sağlamaya yönelik özel düzenlemeler yapılmıştır.
14. Somut olaya uygulanması gereken 6098 sayılı TBK’nin 444/1 maddesi; “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir” hükmünü haizdir. Buna göre rekabet yasağı sözleşmesinden söz edilebilmesi için ilk olarak işçinin fiil ehliyetine sahip olması ve iş sözleşmesinin kurulması sırasında veya iş ilişkisi devam ederken işçinin sözleşmenin sona ermesinden sonra rekabet etmeyeceğine ilişkin bir hükmün yazılı olarak iş sözleşmesine konulması veya bu konuda ayrı bir sözleşmenin (rekabet yasağı sözleşmesi) yapılması gerekmektedir. Fiil ehliyetine sahip işçi tarafından yazılı olarak yapılan rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için iki temel şartın daha birlikte yer alması gerekir.
15. Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesinin ilk şartı, işverenin bu sözleşme nedeniyle korunmaya değer haklı bir menfaatinin bulunmasıdır. Zira rekabet yasağının getirilmesindeki amaç, işçinin işyerinde öğrendiği üretim sırlarını veya işverenin işleri hakkındaki bilgisini iş ilişkisi sona erdikten sonra işverenle rekabet edecek tarzda kullanmasının önüne geçilmesidir. Bu husus 6098 sayılı TBK’nın 444/2 maddesinde “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin kurulmasında işverenin korunmaya değer haklı bir menfaatinin söz konusu olabilmesi için, işçinin işverenin üretim sırları, yaptığı işler ve müşteri çevresi hakkında bilgi edinme olanağının bulunması ve bunun sonucunda işvereni önemli bir zarara uğratma ihtimalinin olması gerekir. Dolayısıyla rekabet yasağına ilişkin sözleşmelerin geçerli olabilmesi için iş ilişkisinin işçiye, “müşteri çevresi” veya “üretim sırları” ya da “işverenin yaptığı işler” hakkında bilgi edinme imkânını sağlamasının yanında, aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması hâlinde işvereni önemli nitelikte bir zarara uğratabilecek mahiyette olması aranmaktadır. Ancak, rekabet yasağı ihlâlinden bahsedilebilmesi için zararın fiilen gerçekleşmesi gerekli olmayıp, yakın ve önemli bir zarar ihtimalinin varlığı yeterli olmaktadır.
16. Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesinin bir diğer şartı ise işçinin ekonomik geleceğinin tehlikeye düşürülmemiş olmasıdır. Zira sınırsız ve ucu açık bir rekabet yasağının, işçinin çalışma özgürlüğünü ortadan kaldıracağı ve işçinin geçim kaynağı olan emeğini istihdam piyasasına sunamaması sonucunu doğuracağı açıktır. 6098 sayılı TBK’nın 445/1 maddesi “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz” hükmünü haizdir. Buna göre rekabet yasağının, işçinin ekonomik geleceğinin ölçüsüz ve hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye girmesini önleyecek şekilde süre, yer ve konu (işin türü) bakımından uygun sınırlar içinde kararlaştırılmış olması gerekir; aksi takdirde rekabet yasağı sözleşmesi geçersizdir. Aynı husus 818 sayılı BK’nın 349. maddesinde; “Rekabet memnuiyeti ancak işçinin iktisadi istikbalinin hakkaniyete muhalif olarak tehlikeye girmesini menedecek surette zaman, mahal ve işin nevi noktasından hal icabına göre münasip bir hudut dahilinde şart edilmiş ise muteberdir” şeklinde ifade edilmiştir.
17. Rekabet yasağı sözleşmesinin yapıldığı sırada işçi fiil ehliyetine sahip değilse, yazılı şekil şartına uyulmamışsa, işçinin, işverenin müşteri çevresi, üretim sırları veya işyerinde yapılan işler hakkında bilgi edinme olanağı bulunmuyorsa ya da işverene önemli bir zarar verme ihtimali yoksa rekabet yasağı sözleşmesi geçersizdir. Öte yandan 818 sayılı BK’dan farklı olarak 6098 sayılı TBK ile rekabet yasağı sözleşmesinin işçinin ekonomik geleceğinin tehlikeye düşürmesi yönünden hâkime kapsamı veya süresi bakımından rekabet yasağına müdahale ve sınırlama yetkisi verilmiştir. 6098 sayılı TBK’nın 445/2 maddesi; “Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir” hükmüne haizdir. Buna göre rekabet yasağı sözleşmesinin, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından sınırlamalar içermesi ve süresinin de, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşması durumunda uygulanacak hukukî yaptırım, rekabet yasağının hâkim tarafından kapsamı ve süresi bakımından sınırlanması şeklinde olmalıdır. Bu düzenleme ile yer, zaman ve konu (işin türü) bakımından sınırları çok geniş tutulmuş rekabet yasağı sözleşmelerine geçersizlik gibi ağır bir hukukî yaptırım uygulamak yerine, sözleşmenin kanuna uygun hâle getirilmesinin yolu açılmış olmaktadır.
18. Hemen belirtilmelidir ki, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 1. maddesi; “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir” hükmünü haizdir. Buna göre bir sözleşmenin hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu sözleşme hangi Kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o Kanun hükümleri uygulanmalıdır. Dolayısıyla 818 sayılı BK döneminde yapılan bir rekabet yasağı sözleşmesi Kanun’un aradığı şartları taşımaması nedeniyle geçersiz ve hukuken bağlayıcı değilse bu sözleşmenin ihlâli 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşse dahi TBK’nın 445/2 maddesi ile düzenlenen hâkimin rekabet yasağına müdahale ve sınırlama yetkisi söz konusu olamaz. Zira 818 sayılı BK’da hâkime bu şekilde bir yetki tanınmadığı için rekabet sözleşmesi yapıldığı an geçersiz olur. Yapıldığı an geçersiz olan bir sözleşmenin ise TBK’nın 445/2 maddesi gereğince geçerli kabul edilip sınırlandırılması mümkün değildir.
19. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirket ile davalı … arasında 10.03.2006 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin 10. maddesinde işçi yönünden sözleşme süresince ve sözleşmenin sona ermesinden sonra rekabet yasağı düzenlendiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında rekabet yasağı öngören sözleşmenin 10. maddesi; “Çalışan işbu sözleşme süresince ve sözleşmeyi haklı nedenler olmaksızın feshetmesi veya işverence haklı veya geçerli nedenlerle feshine sebebiyet vermesi halinde, sözleşmenin sona ermesinden itibaren bir yıl süre ile işverenin faaliyet alanına giren şirketlerde ve işverenin müşterisi veya ticari rakibi olan kişi ve kuruluşlar veya bunların temsilcileri, ortakları, yöneticileri yahut danışmanları nezdinde çalışmamayı, bu tür işleri kendi nam ve hesabına yapmamayı, bu yükümlülüğe aykırı davranması halinde son brüt aylık ücretinin on katı tutarında cezai şart ödemeyi kabul eder” şeklindedir.
20. Taraflar arasındaki sözleşmenin 10. maddesinde rekabet yasağına ilişkin olarak zaman ve konu (işin türü) sınırlaması öngörülmesine rağmen yer sınırlaması öngörülmemiştir. Bu itibarla sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 349. maddesi gereğince taraflar arasında düzenlenen rekabet yasağı sözleşmesi yapıldığı an geçersizdir. Dolayısıyla davalı …’in diğer davalı şirkette işe başladığı tarihte yürürlükte olan 6098 sayılı TBK hükümlerinin daha başlangıçta geçersiz olan bir sözleşmeye uygulanması mümkün değildir. Başka bir deyişle 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun gereğince 818 sayılı BK döneminde imzalanan rekabet yasağı sözleşmelerine 6098 sayılı TBK hükümlerinin uygulanabilmesi için; yer, zaman ve konu (işin türü) bakımından sınırları belirli olan geçerli bir sözleşmenin olması gerekir.
21. Bu itibarla 818 sayılı BK döneminde geçersiz olan bir sözleşmeye 6098 sayılı TBK’nin 445/2 maddesinin uygulanması söz konusu değildir. Mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
22. O hâlde mahkemece yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.03.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.