Karara konu miktar kesinlik sınırının altında olduğu halde, bilirkişi raporuna itiraz edilmişse belirsiz alacak davaları için kanun yoluna başvurulabilir.
17. Hukuk Dairesi 2017/4748 E. , 2019/12301 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda kararda yazılı nedenlerle, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine, temyiz dilekçesinin reddine ilişkin verilen mahkeme ek kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalının trafik sigortacısı olduğu aracın davacıya çarpmasıyla oluşan kazada yaralanan davacının işgöremez hale geldiğini belirterek belirsiz alacak davası olarak açtıkları davada fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, maluliyet tazminatı ve bakıcı giderinin temerrüt tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın kısmen kabulü ile 210,00 TL. geçici işgöremezlik tazminatı ile 266,00 TL. bakıcı giderinden oluşan toplam 476,00 TL. maddi tazminatın 09.01.2014 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazla isteğin reddine dair verilen hükmün, davacı vekili tarafından temyizi üzerine, mahkemenin 11.05.2017 tarihli ek kararı ile, hükmedilen miktar yönünden mahkeme kararının kesin olduğu gerekçesiyle, temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş olup bu ek kararı da davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacı tarafın, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nun 107. maddesine göre 1.000,00 TL. maddi tazminat istemiyle belirsiz alacak davası açmış olmasına; davacının maluliyet tespitine itirazı nedeniyle, yargılama aşamasında alacağın belirli hale gelmemiş olmasına; bu itibarla başlangıçta dava değeri olarak gösterilen miktara göre mahkeme kararının kesin olmamasına göre; davacı vekilinin asıl karara ilişkin temyiz isteminin, hükmün kesin olmasıyla reddine ilişkin 11.05.2017 tarihli ek kararın kaldırılması ve işin esasının incelenmesi gerekmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; oluşa ve dosya kapsamına uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi heyeti raporundaki kusur oranlarının benimsenmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle işgücü kaybı tazminatı ve bakıcı gideri istemine ilişkindir.
Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi gerekmektedir. Sözkonusu belirlemenin ise, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastaneleri’nin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü veya Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
Somut olayda; davacının maluliyet oranının tespiti bakımından alınan, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nun 16.02.2015 tarihli raporunda, davacının kaza nedeniyle oluşan yaralanmasının fonksiyonel araz bırakmadan iyileştiği ve kalıcı maluliyet tayinine yer olmadığı, iyileşme süresinin 1 ay olduğu yönünde görüş bildirilmiş; mahkemece de bu rapor esas alınarak tazminat hesaplatılması yoluna gidilmiştir.
Anılan bu raporda; davacının kazada oluşan batın yaralanması ile yüz ve kulağında oluşan kesilerin operasyonla onarıldığı, bu yaralanmaları nedeniyle maluliyetinin oluşmadığı belirtilmiştir. Davaya konu kazadan yaklaşık 3,5 yıl sonra Sivas Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen raporda ise, davacıya “travma sonrası stres bozukluğu” tanısının konulduğu; 3 aylık tedavisinden sonra bu tanıyla ilgili maluliyet değerlendirmesi yapılmasının uygun olduğu görüşüne yer verildiği; mahkemenin hükme esas aldığı ATK raporunda, bu rahatsızlığın maluliyet değerlendirmesinde dikkate alınmadığı görülmektedir. Bu haliyle, maluliyet hususunda mahkemece yapılan araştırma yetersizdir.
Açıklanan vakıalar karşısında mahkemece; kazayla ilgili olup davacının yaralanmasına ilişkin eksik kalan (özellikle travma sonrası stres bozukluğu tanı ve tedavisine ilişkin olan) tedavi belgelerinin tamamı toplandıktan sonra, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’ndan, Sivas Devlet Hastanesi’nin 27.11.2013 tarihli raporundaki tespitler de dikkate alınarak (gerektiğinde davacının muayenesi suretiyle) davaya konu kaza sonucu oluştuğu tespiti yapılan “travma sonrası stres bozukluğu” nedeniyle davacıda kalıcı maluliyet bulunup bulunmadığı ve varsa oranının ne olduğu hususlarında ayrıntılı, gerekçeli, tıbbi tespitleri içeren, denetime elverişli bir ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; eksik incelemeyle, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA; peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 23/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.