Kanun yolu başvuru dilekçesi UYAP üzerinden mahkeme ekranlarına düştüğü tarihte yapılmış sayılır.
17. Hukuk Dairesi 2017/2819 E. , 2019/10811 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :… Bölge Adliye Mahkemesi 23.Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı,davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine dair karar ile eski hale getirme talebinin reddine dair ek kararın süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
– K A R A R –
Davacı vekili, müvekkilinin 17/01/2001 tarihinde 10 yıl süreli hayat sigorta sözleşmesi yaptığını, yapılan sözleşmenin bir örneğinin müvekkiline verilmediğini, akdedilen sözleşmenin vakıf yatırım hayat sigortası olduğunu öğrendiklerini, müvekkilin 14/08/2014 tarihine kadar primlerini ödediğini ve emekliliğe hak kazanarak Vakıf Emeklilik …ne başvurduğunu, poliçeden doğan sigorta bedeli alacaklarının ödenmesini talep ettiğini, müvekkiline cevap gelmediğini, 11/07/2011 tarihinde vade gelimi olduğunu, vade gelimi tutarının ödenmesi için kendilerine talepte bulunulmadığını, 31/07/2012-30/01/2014 tarihinde aranmayan paralar ile ilgili mektup gönderilmesine rağmen cevap verilmediğinden, 23/06/2014 tarihinde güvence hesabına aktıralarak gelir kaydedildiğini beyanla, red cevabı verildiğinden, müvekkiline ödenmesi gereken sigorta bedelinin tespitini ve 50.990,95 TL birikim tutarının 11/07/2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.
… 10.Tüketici Mahkemesi’nin 06/9/2016 tarih, 2015/22- 2016/118 sayılı ilamında toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davanın reddine karar verilmiş; davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, … Bölge Adliye Mahkemesi’nce; HMK’nın 352/(1) maddesi uyarınca davacı vekilinin süresinden sonra verdiği istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi üzerine davacı vekili 6100 sayılı HMK’nun 95.maddesi hükümlerine göre eski hale getirme talebinde bulunmuş; Bölge Adliye Mahkemesinin 16.03.2017 tarih ve 2017/92 E.,2017/80K.sayılı ek kararı ile talebin reddine karar verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 445. Maddesinde; “Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır.
Elektronik ortamda, güvenli elektronik imza kullanılarak dava açılabilir, harç ve avans ödenebilir, dava dosyaları incelenebilir. Bu Kanun kapsamında fizikî olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgeler güvenli elektronik imzayla elektronik ortamda hazırlanabilir ve gönderilebilir. Güvenli elektronik imza ile oluşturulan tutanak ve belgeler ayrıca fizikî olarak gönderilmez, belge örneği aranmaz.
Elektronik ortamdan fizikî örnek çıkartılması gereken hâllerde tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühürlenir.
Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter.
Mahkemelerde görülmekte olan dava, çekişmesiz yargı, geçici hukuki koruma ve diğer tüm işlemlerde UYAP’ın kullanılmasına dair usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.” hükmü yer almaktadır.
6100 sayılı HMK’na dayanılarak 6 Ağustos 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik”in Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk
Daireleri Yazı İşleri Hizmetleri Kanun Yoluna Başvuru işlemleri başlığı altında yer alan 68. maddesinin 8. Bendinde ise;
“Gerçek kişilerin UYAP Vatandaş Bilgi Sistemi üzerinden, tüzel kişi temsilcilerinin UYAP Kurum Bilgi Sistemi üzerinden kanun yolu başvuru dilekçeleri gönderebilmeleri için güvenli elektronik imza sahibi olmaları gerekir. Gerçek ve tüzel kişiler elektronik ortamda yapacakları kanun yolu başvurusunun harcını elektronik ortamda bölge adliye mahkemesi veznesinin bağlı olduğu banka hesabına aktarırlar. Bu işlemlerin kredi kartı gibi ödeme araçları ile yapılması sağlanabilir.
Kanun yolu başvurusu, dilekçenin UYAP üzerinden mahkeme ekranlarına düştüğü tarihte yapılmış sayılır. İşlem sonucunda başvuru sahibinin elektronik ortamda erişebileceği bir alındı belgesi oluşturulur.”, 9. bendinde “Taraf vekillerince UYAP üzerinden güvenli elektronik imza ile kanun yolu başvuru dilekçesi gönderilebilir. Bu işler için ayrıca elle atılmış imzalı belge istenmez. Avukatların UYAP Avukat Bilgi Sistemi üzerinden kanun yolu başvuru dilekçesi gönderebilmeleri için güvenli elektronik imza sahibi olmaları gerekir. Kanun yolu harçları avukat tarafından elektronik ortamda mahkeme veznesi hesabına aktarılır. Bu işlemlerin Barokart veya kredi kartı gibi ödeme araçları ile yapılması sağlanabilir. Kanun yolu başvurusu, dilekçenin UYAP üzerinden mahkeme ekranlarına düştüğü tarihte yapılmış sayılır. İşlem sonucunda başvuru sahibinin elektronik ortamda erişebileceği bir alındı belgesi oluşturulur.”, 10. bendinde de “Elektronik ortamda kanun yolu başvurusu saat 00:00’a kadar yapılabilir.” hükümleri mevcuttur.
Konu ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi de, 2016/1235 sayılı bireysel başvuru dosyasında 24.10.2019 tarihinde verdiği ihlal kararında da; Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp, sınırlamalara konu olabileceği ancak; Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerektiği, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği, yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi kılınmasının tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemeyeceği, bununla birlikte yargısal başvuru usullerinin belirli ve öngörülebilir olması gerektiği, dava açılmasına veya diğer kanun yollarına başvurulmasına ilişkin dilekçelerin yetkili mahkemelere sunulma yöntemine dair kanuni veya fiilî belirsizliklerin bulunması, kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği, öte yandan, mahkemelerin dilekçelerin sunulması yöntemine ilişkin usul kurallarını uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde şekilcilikten kaçınmaları gerektiği ayrıca; mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun yargısal koruma talep eden bireylere yüklenmemesi gerektiği,bu nedenle, yargısal başvurulara dair dilekçelerini ilgili mevzuatta öngörülen usule uygun olarak yetkili yargı merciine sunan kişilerin kendilerine atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerin iç işleyişinden kaynaklanan hata ve aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesi bu hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabileceği,özellikle kanun yoluna başvurma yönündeki istek ve iradesini ortaya koymuş olan (süre tutum dilekçesi veren) başvurucular yönünden bu tür müdahaleler, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olabileceği, bu konuda Yargıtay Ceza Genel Kurulunun da, 20/1/2014 tarihli ve E.2013/14-742, K.2014/16 sayılı kararında; “…Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilgili genelgesine göre UYAP’a kaydedilerek elektronik ortama aktarılan belgelerle ilgili kayıt tarihinin ilgili işlemler yönüyle havale tarihi olarak esas alınması gerekmektedir.” şeklinde karar verdiği,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ise: (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07,16/6/2009,§ 52), Golder/Birleşik Krallık [GK], B.No:4451/70, 21/2/1975,) ve Delcourt/Belçika, B. No:2689/65, 17/1/1970,§§ 25,26) davalarında verdiği kararlarında; mahkemeye erişim hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olduğunu, bu kapsamda herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı yeri önüne getirme hakkının güvence altına alındığını, sözleşmenin 6. maddesinde mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkının güvence altına alınmadığını ancak; devletin kendi takdirine bağlı olarak taraflara kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı tanıması durumunda bu incelemeyi yapan mahkeme önünde uygulanan muhakeme usulünün bu ilkelere uygun olması gerektiğini belirtildiğini, AİHM’nin, bir hukuk davasında bölge adliye mahkemesi ilamına yönelik itirazın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle yapılan başvuruyu mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirerek, kanun yolu incelemesinde uygulanacak usulün Sözleşme’nin 6 ncı maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım sınırlandırmaların kabul edilebileceğini ancak; sınırlamaların meşru bir amaca yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisinin bulunmadığı durumlarda kısıtlamaların Sözleşme’nin 6. maddenin birinci fıkrasına uygun olmayacağını belirttiği ifade edilerek, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp, sınırlamalara konu olabilmekle birlikte, Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca, anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerektiği, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamaların mahkemeye erişim hakkınının ihlal edebileceği, (Özkan Şen, § 52), yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi kılınmasının tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemeyeceği, bununla birlikte, yargısal başvuru usullerinin belirli ve öngörülebilir olması gerektiği, dava açılmasına veya diğer kanun yollarına başvurulmasına ilişkin dilekçelerin yetkili mahkemelere sunulma yöntemine dair kanuni veya fiilî belirsizliklerin bulunmasının, kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği, (Hasan İşten, B.No: 2015/1950, 22/2/2018, § 45), öte yandan mahkemelerin dilekçelerin sunulması yöntemine ilişkin usul kurallarını uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde şekilcilikten kaçınmaları gerektiği ayrıca; mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun yargısal koruma talep eden bireylere yüklenmemesi gerektiği, bu bakımdan yargısal başvurulara dair dilekçelerini ilgili mevzuatta öngörülen usule uygun olarak yetkili yargı merciine sunan kişilerin kendilerine atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerin iç işleyişinden kaynaklanan hata ve aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesinin bu hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabileceği, özellikle kanun yoluna başvurma yönündeki istek ve iradesini ortaya koymuş olan (süre tutum dilekçesi veren) başvurucular yönünden bu tür müdahalelerin Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olabileceği, (Hasan İşten, § 46) gerekçeleriyle, mahkeme kararını 3/6/2015 tarihinde tebellüğ eden ve 11/6/2015 tarihinde UYAP üzerinden elektronik ortama aktardığı dilekçesi ile hükmü temyiz eden başvurucunun vekilinin temyiz başvurusunu, hükmün başvurucuya 3/6/2015 tarihinde tebliğ edildiği ve temyiz talebinin 12/6/2015 tarihinde ileri sürüldüğü gerekçesiyle süre aşımı nedeniyle dilekçenin reddine karar veren Yargıtay Dairesi kararının, başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasını kabul edilebilir bularak, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine ve kararın bir örneğinin, mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere yerel Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Eldeki dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde ve yukarıda anlatılan Yasa hükümleri ile atıfta bulunulan AHİM, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları muvacehesinde yapılan değerlendirmede; yerel Mahkeme kararının davacı tarafa 10.11.2016 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilince mahkemeye sunulan istinaf başvuru dilekçesi tarihinin 02.12.2016 olduğu, istinaf başvususu harç makbuzundaki tarihin de 02.12.2016 tarihli olduğu, her ne kadar yerel Mahkemece; Bölge Adliye Mahkemesine istinaf dilekçesinin sisteme kaydedildiği tarih 05.02.2016 olarak bildirilmiş ise de; UYAP’a kaydedilerek elektronik ortama aktarılan belgelerle ilgili kayıt tarihinin ilgili işlemler yönüyle havale tarihi olarak esas alınması dolayısıyla,kanun yolu başvurularının dilekçenin UYAP üzerinden mahkeme ekranlarına düştüğü tarihte yapılmış sayılması gerektiği, Anayasa Mahkemesinin yukarıda anlatılan ihlal kararında da belirtildiği üzere; mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun yargısal koruma talep eden bireylere yüklenmemesi gerektiği, bu bakımdan yargısal başvurulara dair dilekçelerini ilgili mevzuatta öngörülen usule uygun olarak yetkili yargı merciine sunan kişilerin kendilerine atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerin iç işleyişinden kaynaklanan hata ve aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesinin bu hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabileceği,özellikle kanun yoluna başvurma yönündeki istek ve iradesini ortaya koymuş olan (süre tutum dilekçesi veren) başvurucular yönünden bu tür müdahalelerin Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olabileceği, somut olayda davacı vekilinin istinaf dilekçesi 02.12.2016 tarihinde oluşturularak gönderildiğine göre, 2 haftalık yasal süre içerisinde istinaf başvurusunun yapıldığının (eski hale getirme) kabulü ile başvurunun esastan incelenmesi gerekirken, dilekçenin kalem personelince kayda alındığı 05.02.2016 tarihi esas alınmak suretiyle, davacı vekilinin istinaf dilekçesinin, süresinden sonra verildiğinden bahisle, reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 6100 sayılı HMK 373/2. maddesi uyarınca dosyanın karar veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 19/11/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.