Avukatın süresi içerisinde dava açmaması sonucu müvekkilinin hak kaybına uğraması durumunda avukatın müvekkilini zarara uğrattığı sabittir.
13. Hukuk Dairesi 2013/6224 E. , 2014/3725 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 20/11/2012
NUMARASI : 2007/372-2012/410
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat Y..E..ile davalı vekili avukat N.. B..’ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, askerlik yaparken onbaşı tarafından uygulanan müessir fiil sonucu kulaklarında işitme kaybı meydana geldiğini, ceza davası ile tazminat davasının takibi için davalı avukata 2.10.1996 tarihinde vekalet verdiğini, ceza davası için 30,00 TL, tazminat davası için de tazminat bedelinin %10’nun vekalet ücreti olarak ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davalı avukata kısım kısım ödemeler yapıldığını, 2004 yılına kadar dava açtığını ve kararı beklediğini söyleyip oyaladığını, 2004 yılında idare Mahkemesi tarafından harç tahsil müzekkeresi gönderilince, yaptığı araştırmada tazminat davasının 26.6.2001 tarihine kadar açılmadığını ve zamanaşımı nedeni ile reddedildiğini, ceza davasının da askeri mahkeme tarafından görevsizlik kararı verilmesinin akabinde asliye ceza mahkemesi tarafından kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verildiğini ayrıca davalı hakkında görevi ihmal suçundan ceza kararı verildiğini, davalının avukatlık görevini gereği gibi yapmadığından zarara uğradığını ileri sürerek, 35.000 TL. maddi ve 50.000 TL. manevi tazminatın 2.10.1996 tarihinden itibaren yasal faizi ile ödetilmesini istemiştir.
Davalı, vekalet tarihinde sadece ceza davasının takibi konusunda anlaştıklarını, 1999-2000 yıllarında tazminat davası açılması için görüşme yaptıklarını, tazminat davasının 9.1.1997 tarihine kadar açılması gerektiğinden bahisle zamanaşımı nedeni ile reddedildiğini, oysa bu tarihte tazminat davası açılması için davacının bir talimatının bulunmadığını, bu nedenle bir kusur ve ihmalinin olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı avukatın davacıdan 2.10.1996 tarihinde aldığı vekalet ile Askeri Ceza Mahkemesi’ne görevli aster hakkında açılan müessir fiil suçundan açılan davada 24.10.1996 tarihinde müdahale dilekçesi vererek davayı takip ettiği, görevsizlikle gelen Asliye Ceza Mahkemesi’nce davanın 31.12.2002 tarihinde kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verildiği yine davalı avukatın davacı adına 26.6.2001 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne İçişleri Bakanlığı aleyhine maddi ve manevi tazminat istemli davayı açtığı dosyadaki belge ve bilgilerden anlaşılmaktadır. Tazminat davasının açıldığı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nce 29.1.2003 tarihinde, davacının zararını 9.1.1997 tarihinde öğrenmiş olduğu, AYİM kanununun 43. maddesi gereğince tazminat davasının bu tarihten itibaren 1 yıllık süre içinde açılmadığından davanın süre aşımı nedeni ile reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davalı avukat hakkında Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada görevi ihmal suçundan ceza verildiği ve Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının tartışılması gerektiğinden bahisle verilen bozma kararı gereğince mahkemece zamanaşımına uğrayan dava nedeni ile red kararı verildiği de ceza doyası kapsamından anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davalı avukatın kusurunun bulunmasının yanı sıra ortada bir zararın da olması gerektiği, bu hususta en son alınan Adli Tıp Kurumu raporunda, davacının kulaklarındaki işitme kaybının 1996 yılında meydana gelen olayla bağlantısının olmadığı açıklandığından bahisle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Davalı avukatın, vekil olarak borçları BK’nun 389 ve devam maddelerinde gösterilmiş olup, öncelikle vekilin BK.nun 390 maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır.
Davalı avukatın davacı adına tazminat davasını açarken görevini ihmal ettiği ve bu nedenle kusurlu olduğu ceza dosyası kapsamından anlaşıldığı gibi esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Uyuşmazlık, bu tazminat davasının süresinde açılmış olması halinde davacıya tazminat hakkını kazandırıp kazandırmayacağının belirlenmesinde toplanmaktadır. İdare aleyhine açılan tazminat davasında zararın öğrenildiği kabul edilen 3.1.2001 tarihli Adli Tıp Kurulu raporunda; davacının kulağındaki işitme kaybının akustik travma sonucu meydana gelmiş olduğu, travmaya bağlı olarak yuvarlak pencere yırtılması ile meydana geldiğinin tıbbi delillerinin bulunmadığı açıklanmıştır. O halde idare aleyhine açılan tazminat davasında, davacının askerlik hizmetine başladıktan sonra kulaklarında oluşan işitme kaybının sebebinin gerek idarenin ajanı tarafından yapılan müessir fiil sonucunda gerek atış esnasında meydana gelen akustik travma sonucunda oluşsun idarenin kusursuz sorumluğunun bulunduğu gözetilerek aleyhine bir miktar tazminata karar verilebileceğinin gözetilmesi gerekir. Bu nedenle davalı avukatın tazminat davasını zamanaşımına uğradıktan sonra açması nedeni ile davacıya zarara uğrattığı kabul edilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, 1.100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 1.262.25 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 13.2.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.