Fesih sırasında işçiye isnat edilen eylemler ve sarf edilen sözler işçinin kişilik haklarını ihlâl edici nitelikte olduğundan manevi tazminata hükmedilmelidir.
Hukuk Genel Kurulu 2017/598 E. , 2021/1345 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkilinin 10.05.2002 tarihinden beri davalı şirkette hostes olarak çalıştığını, çok başarılı olduğunu, sözleşmenin en son 10.05.2011 tarihinde yenilendiğini ancak sonrasında davacının uçuşlar arasında yapılan satışlarda haksız kazanç elde ettiği gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedildiğini, asılsız ithamların müvekkilini onarılamaz şekilde manevi zarara ve maddi kayıplara uğrattığını ileri sürerek 10.000TL maddi, 75.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 08.11.2013 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini 55.225,47TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davacının sadakat yükümlülüğüne aykırı ve usulsüz davranışlarla haksız menfaat temin ettiği gibi şirket ve yönetim hakkında kötü konuştuğunun şirketin diğer çalışanları tarafından bildirilmesi üzerine iş sözleşmesinin haklı nedenlerle feshedildiğini, bu nedenle maddi tazminat talebinde bulunulamayacağını, manevi tazminat koşullarının da oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul Anadolu 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.12.2013 tarihli ve 2011/415 E., 2013/779 K. sayılı kararıyla; dinlenen tüm davalı tanıklarının hâlen aynı şirkette çalıştıkları, ihbar mektuplarını kendiliğinden değil davalının talebi üzerine verildikleri, işveren ile aralarının bozulmaması endişesi taşıdıkları ve tarafsızlıklarının kuşkulu olduğu, bu hâliyle davalının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiği iddiasının soyut iddiadan ibaret kaldığı, aksi düşünülse bile davacının yıllardır davalı nezdinde çalıştığı ve soruşturma tarihinden çok önceki eylemlerinden hiçbir işlem yapılmamışken iş sözleşmesine son verilmesinin adaletli olmadığı, haksız ithamla işten çıkarılmanın davacıda büyük bir elem ve ıstırap yarattığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 50.000TL manevi tazminat ile (kıdem ve ihbar tazminatı toplamından oluşan) 44.099,64TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 22.12.2014 tarihli ve 2014/16775 E., 2014/41124 K. sayılı karar ile; “1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacının hizmet akdi 23.05.2011 tarihinde feshedilmiş olup, bu tarihte 818 Sayılı Borçlar yasası yürürlükte olup, 6098 Sayılı kanun yürürlüğe girmemiştir. Bu nedenle davada 6098 Sayılı Yasanın 434. maddesi uygulanarak fesih hakkının kötüye kullanıldığı gerekçesiyle bilirkişi tarafından hesaplanan ihbar tazminatının üç katı oranında tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
3- Manevi tazminata hükmedilebilmesi için; şahsiyet hakkının hukuka aykırı bir şekilde zarara uğraması gerekir. Kişilik haklarının zarar görmediği hallerde, eylem hukuka aykırı olsa dahi manevi tazminata hükmedilmesi olanaklı değildir. Davalı …Ş. davacıya gönderdiği fesih ihbarnamesinde, davacının sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlarda bulunduğu, bu durumun şirketin çalışma barışını olumsuz etkilediği, doğruluk ve bağlılığa uymadığı şeklinde beyanda bulunarak sözleşmeyi feshetmiş olup; bu beyan davacının şahsiyet haklarını haleldar edecek nitelikte değildir.Bu nedenle, manevi tazminat talebi yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemece 15.03.2016 tarihli ve 2015/460 E., 2016/107 K. sayılı karar ile; maddi tazminata ilişkin bozma nedenine uyulmuş, manevi tazminat talebi yönünden ise ilk karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kabin personeli olarak çalışan davacının iş sözleşmesinin davalı iş verence haksız feshedildiğinin Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişmesiz olduğu olayda dosya kapsamı itibariyle manevi tazminata hükmedilmesini gerektirir koşulların mevcut olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, konuya ilişkin yasal düzenleme ve ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır:
13. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” hükmü yer almaktadır.
14. Dava konusu eylemlerin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “Şahsi menfaatlerin haleldar olması” başlıklı 49. maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
15. Aynı konu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58. maddesinde ise şu şekilde düzenlenmiştir:
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir”.
16. Bu hükümlerle koruma altına alınan kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse, manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir.
17. Burada kural olarak doğrudan doğruya zarar görme koşulu aranmaktadır. Ancak kişilik değerlerinin kapsam ve çerçevesi, yerleşik değer yargılarına ve yaşam deneyimine bağlı olarak belirlenmelidir. BK’nın 49. maddesi genel bir düzenleme olup öngördüğü koşullar gerçekleştiğinde, ruhsal uyum dengesi sarsılanın, kişilik değerlerine saldırı nedeniyle manevi tazminat isteyebilme olanağı vardır. Manevi tazminat isteminin temelinde ise, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere haksız eylemin unsurları, hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasıdır. Her somut olayda hâkim bu koşulların varlığını sorgulamalı, var oldukları sonucuna ulaşılır ise tazminat miktarının belirlenmesinde saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını dikkate almalıdır.
18. Somut olayda taraflar arasındaki sözleşmenin haksız şekilde feshedildiği ve bu çerçevede davacının kişilik haklarının ihlâl edildiği ileri sürülerek manevi tazminat talebinde bulunulmuştur.
19. Kabin amiri olarak görev yapan davacının iş sözleşmesinin feshine ilişkin davalıya ait ihtarnamede, davacının sadakat yükümlülüğü ve taraflar arasındaki güven ilişkisini zedeler mahiyette hareketlerde bulunduğu iddialarına yer verilmiş, bu çerçevede usulsüz işlemlerle haksız kazanç elde edilmesi fesih nedeni olarak kabul edilmiştir.
20. Manevi tazminat sorumluluğunun doğması için yukarıda açıklanan koşulların birlikte gerçekleşmesi şart olduğu gibi davalının sözleşmenin feshine gerekçe kıldığı iddialarını dosya kapsamı itibariyle ispatlayamamış olması da tek başına manevi tazminatı gerektirir bir durum sayılamaz. Davalının, iş yeri kural ve uygulamalarına aykırı davrandığı düşüncesiyle gerçekleştirdiği anlaşılan fesih eyleminin davacının kişilik haklarını zedeler mahiyette olmadığı kabul edilmelidir.
21. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, fesih sırasında ekibe ve yolculara ait yiyeceklerin uçuş sonrası beraberinde görütülmesi yahut yolculara satılarak haksız kazanç elde edilmesi gibi isnat edilen olaylar ve sarf edilen sözlerin davacının kişilik haklarını ihlâl edici nitelikte, gerek şahsî gerekse meslekî olarak rencide edici mahiyet taşıdığı, bu nedenle davacının manevi tazminat istemini haklı bulan direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu ancak hükmolunan miktarın denetlenebilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
22. Sonuç itibariyle Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfı uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili 04.07.2011 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin 10.05.2002 tarihinden beri davalı şirkette hostes olarak çalıştığını, çok başarılı olduğunu, sözleşmenin en son 10.05.2011 tarihinde yenilendiğini, ancak sonrasında iş sözleşmesinin uçuşlar arasında yapılan satışlarda haksız kazanç elde etmek gerekçesiyle feshedildiğinin bildirildiğini, asılsız ithamların müvekkilini onarılamaz şekilde manevi zarara ve maddi kayıplara uğrattığını ileri sürerek 10.000TL maddi, 75.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 08.11.2013 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat taleplerini 55.225,47TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, davacının (ürünleri bölerek satışa sunmak, satış dışı materyalleri şahsen yolculara satmak gibi…) sadakat yükümlülüğüne aykırı ve usulsüz davranışlarla haksız menfaat temin ettiğinin, şirket ve yönetim hakkında kötü konuştuğunun şirketin diğer çalışanları tarafından bildirilmesi üzerine tutanak tutulduğunu ve iş sözleşmesinin haklı nedenlerle feshedildiğini, bu nedenle maddi tazminat talebinde bulunulamayacağı gibi manevi tazminat koşullarının da oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tüm davalı tanıklarının hâlen davalı nezdinde çalıştıkları, ihbar mektupları kendiliğinden değil davalının talebi üzerine verildikleri, idare ile aralarının bozulmaması endişesi taşıdıkları ve tarafsızlıklarının kuşkulu olduğu, bu hâliyle davalının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiği iddiasının soyut iddiadan ibaret kaldığı, aksi düşünülse bile davacının yıllardır davalı nezdinde çalıştığı ve soruşturma tarihinden çok önceki eylemlerinden hiçbir işlem yapılmamışken iş sözleşmesine son verilmesinin adaletli olmadığı, haksız ithamla işten çıkarılmanın davacıda büyük bir elem ve ıstırap yarattığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 50.000TL manevi ve 44.099,64TL (ihbar ve kıdem) maddi tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyiz itirazlarını inceleyen Özel Daire, bozma kararının birinci bendinde sair itirazları yerinde görmeyerek reddetmiş, ikinci bentte hizmet sözleşmesinin sonlandığı tarih itibariyle henüz 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmediğinden 434. madde çerçevesinde fesih hakkının kötüye kullanıldığından bahisle ihbar tazminatının üç katı oranında tazminata hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiş, üçüncü bentte ise manevi tazminata hükmedilebilmesi için şahsiyet hakkının hukuka aykırı bir şekilde zarara uğramasının gerektiği, bu olmadığı takdirde eylem hukuka aykırı olsa dahi manevi tazminata hükmedilemeyeceği somut olayda davalının gönderdiği fesih ihbarnamesinde davacının sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlarda bulunduğu ve durumun şirket çalışma barışını olumsuz etkilediği, doğruluk ve bağlılıkla uyumadığı şeklinde ifadelere yer verildiği, bu beyanın davacının şahsiyet haklarını ihlâl eder mahiyet taşımadığı gözetilerek manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı vermiştir. Her iki taraf vekilinin karar düzeltme talepleri de yerinde görülmeyerek reddedilmiştir. Bozma kararına karşı mahkeme maddi tazminata ilişkin bozma nedenine uymuş, manevi tazminat talebi yönünden ise ilk karar gerekçelerini açıklamak suretiyle direnme kararı vermiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kabin personeli davacının iş sözleşmesinin haksız feshedildiğinin Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişmesiz olduğu olayda dosya kapsamı itibariyle manevi tazminata hükmedilmesini gerektirir koşulların mevcut olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi (6098 sayılı TBK’nın 58. maddesi) gereğince, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir.
Dosyada bulunan ve dava konusu olan, davacının çalıştığı davalı şirket tarafından 24.5.2011 tarihli ihtarname ile davalıya isnat edilen suçlamalar belirtilmiştir. Bu suçlamalar içerisinde “ekibe ve yolcuya ait yiyecek ve içecekleri uçuş sonrası beraberinde götürmesi” hususunun ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Gerek yerel mahkeme gerekse özel daire sözleşmenin haklı nedenle feshedilmediği konusunda hemfikir olup, özel daire ifadelerin şahsiyet haklarını ihlal etmediği görüşünde olup Hukuk Genel Kurulu çoğunluk düşüncesi de bu yöndedir. Ne varki tüm dosya kapsamından davalı tanık beyanlarına dayanmış olup, tanıklar gerek yazılı bildirimlerinde gerekse Mahkeme önünde ki beyanlarında “ekibe ve yolcuya ait yiyecek ve içecekleri uçuş sonrası beraberinde götürmesi” şeklinde bir beyanda bulunmadıkları açık olup, bu beyanın davalı tarafından hiç bir delil olmadan ihtarname ile davacıya bildirdiği ve bu beyanın davacıyı açıkça hırsızlık ile itham ettiği anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca hiçbir delil ve dosyaya yansıyan üçüncü kişilerce verilmiş bir beyan olmadığı hâlde davacının hırsızlık ile itham edilmesi ile kişilik haklarının ihlali gerçekleştiğinden mahkeme kararının bu yönü ile doğru olup, (Y.9. HD,E.: 2015/27040,K. 2018/8946 benzer kararı) manevi tazminat miktarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.