Ceza şart alacağında işçinin işyerinde çalıştığı süre ve tarafların sosyo-ekonomik durumu ve işçinin ekonomik geleceği dikkate alınarak karar verilmesi gerekir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı –
İstanbul BAM, 13. HD., E. 2020/133 K. 2020/296 T. 27.2.2020
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/01/2018
NUMARASI : 2015/43 Esas – 2018/70 Karar
DAVA: Alacak
Dairemizden verilen 30/01/2019 tarih ve 2018/403 Esas 2019/119 sayılı kararı Yargıtay, ‘nin 16/12/2019 tarih ve 2019/1461 Esas – 2019/8220 Karar sayılı ilamı ile bozulmakla; dosyanın Dairemizin yukarıdaki esasına kaydı yapılıp duruşmalı olarak yapılan incelenmesi sonucunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının imzalamış olduğu iş sözleşmesinin 1.13 maddesinde personel şirket arasında düzenlenen iş sözleşmesinde başka bir sebeple son bulduğu takdirde sözleşmenin son bulduğu tarihten sonra dahi personel aynı veya benzer alanda çalışan iş yerlerinde 5 yıl süre ile çalışmamayı veya aynı veya benzer iş kolunda faaliyet gösteren bir şirketle ortak olamayacağını, danışmanlık yapamayacağını, kendi adına veya üçüncü şahıslar adına aynı süre ile faaliyette bulunmamağını kabul ve taahhüt ettiğini, 3.7 maddesinde iş bu sözleşmeye her iki tarafından uyacak olup sözleşmeye aykırı davranılması halinde personelin aylık ücretinin (brüt ) katı tutarında cezai şart ödemeyi tarafların peşinen ödemeyi kabul edecekleri hükmünün yazılı olduğunu, imzalanan sözleşme haricinde davalının kendi el yazısı ile 13/11/2012 tarihli dilekçede haksız rekabette bulunmama, işveren sırlarını saklama vs. olmak üzere tüm yükümlülüklerini yerine getireceğini taahhüt ettiğini, davalının 15/08/2014 tarihinde müvekkili şirketle aynı alanda faaliyet gösteren ve rakip firma olan … Ltd. Şti. de işe başladığını, davacı müvekkilin şirkette bölge satış temsilcisi olarak çalıştığından şirketin bütün bilgilerine vakıf olduğunu, davalının kötü niyetli davranışlarına rağmen müvekkilinin davalıya tazminat ödediğini, ancak davalının işten ayrıldıktan bir ay sonra davacı şirketle aynı sektörde faaliyet gösteren dava dışı şirkette işe başladığını iddia ederek, 66.920,00 TL cezai şart ve 15/08/2014 tarihinden itibaren temerrüt faizinin davalıdan tahsilini ve avukatlık ve yargılama giderlerinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesinin Borçlar Kanunu hükümlerine açıkça aykırı olduğunu, asıl dikkat edilmesi, gereken konunun davacı işverenin gerek 13/11/2012 tarihli iş sözleşmesinde, gerekse aynı tarihli buna bağlı aldığı taahütnamede, müvekkilin işten ayrıldıktan sonra 5 yıl aynı veya benzer alanda çalışan iş yerlerinde çalışmasını yasaklarken, müvekkili lehine hiçbir ödeme yapmaya yer vermediğini, müvekkilinin ekonomik olarak hayatını nasıl idame ettireceğine karşılık her hangi bir edimde bulunmadığını, günümüzde bu tür sözleşmelerin en fazla iki yıl yapılmakta olduğunu, müvekkilinin işyerinde bölge satış temsilcisi olarak çalıştığını ve kendisine verilen müşteri listesi ile görüşmeler yaptığını, şirketin diğer bilgilerine vakıf olmadığını, müvekkilinin iş yerinde gördüğü baskı nedeni ile işten istifa ettiğini, 11/07/2014 tarihli ihbar öneli bitince işten ayrılmak istediğini bildiren bir adet dilekçesinin mevcut olduğunu, ayrıca buna bağlı olarak 18/07/2014 tarihli, işverenin ihbar öneli dolmadan ayrılabileceğini gösterir bir adet evrak bulunduğunu savunarak, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine, yargılama giderleri ve lehlerine vekalet ücreti takdirine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 29/01/2018 tarih ve 2015/43 Esas – 2018/70 Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” …Rekabet yasağı kaydı işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması işverenin önemli bir zararına sebep olacak netlikte ise geçerlidir. Mahkememiz dosyasında taraflar arasındaki 13/11/2012 tarihli sözleşmenin 3. Maddesin de, sözleşmenin herhangi bir şekilde son bulduğunda TTK 57. maddede belirtilen ve sınırları çizilen iyi niyet kaidelerine davalının bağlı kalacağı, aykırı hareket ve durumda haksız rekabet fiili işleyeceği kabul edilmiş, sözleşmeye aykırı davranılması halinde personelin aylık ücretinin brüt 20 katı tutarında cezai şart ödemeyi taraflar peşinen kabul etmiştir. Davalı 11/07/2014 tarihinde çalıştığı iş yerinden istifa etmiş 15/08/2014 tarihinde … San. Tic. Ltd. Şti ‘de işe başlamıştır. Davalının çalışmış olduğu her iki iş yerinin faaliyet konusu konsantre boya imalatı olduğundan taraflar arasındaki sözleşmenin 3.maddesinde belirtilen rekabet yasağına aykırı hareket sonucu taahhüt edilen cezai şarta davacı hak kazanmış olduğundan davanın kabulüne … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; ” 1-Davanın kabulü ile 66.920 TL cezai şartın 15/08/2014 tarihinden itibaren ticaret temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme huzurunda görülen davaya bakmakla yetkili ve görevli mahkemenin İş Mahkemesi olduğunu, bu nedenle yerel mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek karar verilmesi nedeni ile verilen kararın ortadan kaldırılması gerektiğini, Kendileri tarafından 14.03.2018 tarihinde eksik ödenen fark kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının tahsili amacı ile Arabuluculuk Merkezi’ ne başvuru yapıldığını, Davalının iş akdinin sona erme şeklinin ve davalıya kıdem tazminatı ödemesinin yapılmasının, rekabet sözleşmesini sona erdirip erdirmediği hususunda yerel mahkemece değerlendirme yapılmadığını, davacı işverenin, sırf rekabet sözleşmesi hükümlerine dayanmak amacı ile müvekkilden istifa dilekçesi alırken aynı zamanda müvekkile kıdem tazminatı ödeyerek davalının istifa iradesine sahip olmadığını ortaya koyduğunu, dava dilekçesinde dahi kıdem tazminatının ödendiğinin açıkça ikrar edildiğini, Taraflar arasında akdedilen hizmet sözleşmesinin 13.11.2012 tarihli olup, işbu hizmet akdine dair 11.01.2011 tarihli Türk Borçlar Kanunu’ nun rekabet sözleşmesinin sona ermesi hususundaki 447/2 fıkrasının uygulanmadığını, Rekabet yasağı sözleşmesinin zaman ve coğrafi bakımdan yasada belirtilen koşullara haiz olmadığını, aksinin kabulü halinde, Yerel Mahkemece hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğini, Davalının, Anayasa ile güvence altına alınan çalışma özgürlüğünü ihlal edici sözleşmeye itibar edildiğini, Hükme esas alınan bilirkişi raporunu tanzim eden bilirkişilerin, davacı şirketin faaliyet alanında uzman bilirkişiler olmadığından, müvekkilin başka bir yerde işe girmesinin, davacı şirketi zarara uğratıp uğratmayacağını tespit edecek yeterliliğe haiz olmadıklarını, Bilirkişi raporunda davacı şirketin müvekkilden 66.920 TL alacaklı olduğunun belirtildiğini, ancak hesaplamanın yapılış biçimine bilirkişi raporunda yer verilmediğini ve mahkemece bu rapora itibar edildiğini, Rekabet yasağı sözleşmesinde yer alan aylık 20 brüt maaş cezai şatının, 30 net maaşa denk geldiğini, davalı işçinin 18 ay çalıştığı işyerine 30 net maaş tutarında cezai şart ödemesinin fahiş olduğunu beyanla; – Davanın görevsizlik nedeni ile usulden reddine karar verilmesini, -Yerel Mahkemene kararının duruşmalı istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN İLK KARARI : Dairemiz 30/01/2019 tarih 2018/403 Esas 2019/119 sayılı ilk kararı ile; İddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalının davacıya ait iş yerinden 18/07/2014 tarihinde ayrıldığı, 15/08/2014 tarihinde dava dışı … Ltd. Şti’nde işe başladığı, taraflar arasındaki 13/11/2012 tarihli sözleşmenin 3. maddesi gereğince iş akdinin sona ermesinden itibaren 5 yıl boyunca içinde davacıyla rekabet teşkil edecek faaliyetlerden uzak duracağı, davacının faaliyette bulunduğu iş kolunda iş yeri açamayacağı, rakip şirketlere ortak-yönetici olamayacağı, aksi halde sözleşmenin 3.7 maddesinde iş bu sözleşmeye her iki tarafından personelin aylık ücretinin (brüt ) katı tutarında cezai şart ödemeyi tarafların peşinen ödemesinin kararlaştırılmış ise de; davalının davacıya ait iş yerinde 2 yıl çalışma sonrası, davacıyla aynı alanda faaliyet gösteren … Ltd. Şti’de çalışmaya başlamaya başlamasının çalışma hürriyetinin bir gereği olduğu, bu şirketin davalıya daha fazla avantajlar sağlaması nedeni ile çalışmasının kabul edilebileceği, davacı tarafça, müşterileri olan firmaların kendileriyle çalışmayı bırakıp … Ltd Şti. ile çalıştığına dair somut olgu ileri sürülmediği, bu bağlamda iş verenin hizmetinde çalışan bir işçinin hayatın normal akışı içinde çalışma süresince doğal olarak edinmiş olduğu bilgi birikimini ve teknik gelişmesini yeni çalıştığı şirkette veya kendi adına kuracağı bir işletmede kullanması bu bilgi ve tecrübelerden faydalanmasının kişisel gelişim kapsamında değerlendirileceği, bölge satış elemanı olarak çalışan davalı işçinin işletmede çalıştığı durum itibariyle üretim bilgilerine ulaşmak ve kullanmak suretiyle işletmenin önemli bir zarara uğramasına sebebiyet verme ihtimalinin bulunmadığı, en önemlisi de davacıya ait müşteri çevresi, üretim sırları ve davacının yaptığı işlere ilişkin bilgilerin davalı tarafından yeni girdiği işte kullanıldığı ve en önemlisi davacının, uğradığını iddia ettiği zararı ispat edemediği gibi davalı işçinin kendisinin istifa ettiğinin ileri sürülmesine rağmen, davalıya kıdem tazminatı ödenmesi TBK.nun 447/2. maddesindeki düzenleme kapsamında, işverene yüklenebilen bir nedenle davalı işçi tarafından iş akdinin fesih edildiği sonucunu doğurduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulü doğru olmadığı, bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf kabulü ile, mahkeme kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince kaldırılarak, davanın reddine…” gerekçesi ile; ”Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 29/01/2018 tarih ve 2015/43 Esas – 2018/70 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; Davanın REDDİNE” karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI : Yargıtay 16/12/2019 tarih 2019/1461 Esas 2019/8220 Karar sayılı ilamında; “1-Dava, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali iddiasına dayalı cezai şart istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş olup, davalı vekilinin istinaf kanun yoluna başvurması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davacının uğradığı zararı ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, rekabet yasağı kaydı karşısında, işverenin somut bir zarara uğraması gerekmemekte olup, işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması yeterlidir. Bu itibarla mahkemece, işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunup bulunmadığı hususunda bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.2-) Ayrıca, taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesinde iş akdinin sona ermesinden sonrası için rekabet yasağının düzenlenmiş olması nedeniyle, iş akdinin sona erdiği 11.07.2014 tarihi itibariyle uyuşmazlıkta 6098 sayılı TBK’nin 445. maddesi tatbik edilecektir. Somut olayda, taraflar arasındaki iş sözleşmesinde 5 yıllık rekabet yasağı süresi İstanbul ili için geçerli olmak üzere öngörülmüş, işin türü bakımından ise kısıtlama yapılmamıştır. TBK’nin 445/1 fıkrasında bu tür sözleşmeler bakımından yer, zaman ve işin türü bakımından sınırlama öngörüldüğü gibi, aynı maddenin ikinci fıkrasında da mahkemece aşırı nitelikteki rekabet yasağı hükümlerinin kapsamı veya süresi bakımından sınırlandırılabileceği düzenlenmiştir. Bu durumda, mahkemece taraflar arasındaki rekabet yasağına ilişkin sözleşme hükmünün TBK’nin 445/2. maddesi çerçevesinde değerlendirilip, tartışılarak bir sonuca gidilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir….” gerekçesi ile;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir. Dairemizce duruşma yapılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, rekabet yasağının ihlali nedeniyle cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. Davacı, davalının davacı şirketteki hizmet ilişkisi sona erdikten sonra rakip firmada çalışmaya başladığını ve rekabet yasağını ihlal ettiğini ileri sürerek cezai şart isteminde bulunmuş, mahkemece esastan davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili iş mahkemelerinin görevli olduğuna yönelik istinaf sebebi ileri sürmüş ise de, davalının rekabet yasağını ihlal ettiği iddia edilen davranışı açık biçimde iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin bulunduğundan, bu davranışın 6098 sayılı TBK’nın 444 ve 447. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Bu kapsamda yer alan uyuşmazlıklara ilişkin davaların ise, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 4/1-c maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliği taşıdığı ve açık biçimde asliye ticaret mahkemelerinin görev alanında bulunduğu, bu bağlamda mahkemece, davanın esastan incelenmek suretiyle karar verilmesi isabetli olduğundan, davalı vekilinin görev yönünden istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında davalının iş akdinin haksız olarak fesih edilip edilmediği konusunda ihtilaf bulunmaktadır. Davalı taraf, cevap dilekçesinde iş yerinde gördüğü baskı nedeniyle istifa etmek zorunda kaldığını ileri sürmüştür. İstinaf dilekçesinde ise; işveren tarafından kidem tazminatı ödemesi yapıldığından iş akdinin işverence fesih edildiğini, zira istifa eden işçiye kidem tazminatı ödemesi yapılmayacağını belirtmiştir. Davacı taraf ise; davalının kendisinin istifa ettiğini, 5 adet istifa dilekçesi verdiğini, işten ayrılırken bir yıl süre ile başka bir işte çalışmayacağını belirterek müvekkili şirket yetkililerini kandırıp iyi niyetinden faydalanarak ikna etmek suretiyle kıdem tazminatının ödemesini sağladığını savunmuştur. Davacı tarafça dosyaya ibraz edilen belgelerden davalının işyerinden istifa ederek ayrıldığı sabittir. İşyerinden haklı nedenle ayrıldığı ispat yükümlülüğü davalıdadır. Bu konuda herhangi bir delil ibraz edilmediği gibi bu konuda daha önce açılmış bir dava da yoktur. Davacı işveren tarafından kidem tazminatı ödenmiş olması, tek başına iş akdinin davacı tarafça haksız nedenle veya davalı tarafça haklı nedenle fesih edildiği sonucunu doğurmaya yeterli değildir. Davalı tarafça istinaf dilekçesinde, davacı işveren tarafından eksik ödenen fark kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının tahsili amacı ile Arabuluculuk Merkezi’ ne başvuru yapıldığı, arabuluculuk aşamasından sonuç alınamaması nedeniyle İş Mahkemesine başvurulacağının ileri sürülmüş ise de, söz konusu işlemin ilk derece mahkemesi karar tarihinden sonra yapıldığı görüldüğünden HMK’nın 357. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi ileri sürülmeyen hususlar istinaf aşamasında inceleme ve değerlendirme konusu yapılamayacağından, bu husus değerlendirme dışı bırakılmıştır. Sonuç itibari ile, davalı tarafın iş akdinin haksız neden ile davacı işveren tarafından fesih edildiğine dair istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Taraflar arasındaki 13/11/2012 tarihli sözleşmenin 3. maddesi gereğince iş akdinin sona ermesinden itibaren 5 yıl boyunca içinde davacıyla rekabet teşkil edecek faaliyetlerden uzak duracağı, davacının faaliyette bulunduğu iş kolunda iş yeri açamayacağı, rakip şirketlere ortak-yönetici olamayacağı, aksi halde sözleşmenin 3.7 maddesinde iş bu sözleşmeye her iki tarafından personelin aylık ücretinin (brüt ) katı tutarında cezai şart ödemeyi tarafların peşinen ödemesinin kararlaştırılmıştır. Davalının, davacıya ait İstanbul’da faaliyet gösteren iş yerinde bölge satış temsilcisi olarak çalışır iken 18/07/2014 tarihinde istifa ederek ayrıldığı, yaklaşık bir ay sonra 15/08/2014 tarihinde yine İstanbul’da faaliyet gösteren ve davacı ile aynı sektörde ve rakip olan dava dışı … Ltd. Şti’nde satış temsilcisi olarak işe başladığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmede coğrafi yer sınırlandırılmamış ve sürede 5 yıl olarak 2 yıldan fazla bir süre kararlaştırılmış ise de, uyulan Yargıtay bozma kararında belirtildiği üzere, TBK’nın 445/2. maddesi uyarınca rekabet yasağı sözleşmesi tamamen geçersiz sayılamayacak, somut olaya göre hakim tarafından değerlendirilecektir. Somut olayda, davalının iş akdini istifa ile feshettikten sonra yaklaşık 1 ay sonra aynı ilde ve davacı işverenin rakibi sayılan şirkette önceki görevi ile aynı pozisyonda işe başlaması gözetildiğinde, taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli ve bağlayıcı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Belirtilen nedenle, davalının aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalının, davacı işyerinde bölge satış temsilcisi olarak görev yaptığı bu kapsamda davacı işveren tarafından satış ve pazarlama konusunda eğitimler verildiği, davalının aldığı eğitimler arasında, davacı şirketin yapısı, işleyişi, üretim ve ürün bilgileri, mevcut müşteri yapısı gibi vs. konuların yer aldığı dosyadaki mübrez bizzat davalının imzasını taşıyan belgelerden anlaşılmaktadır. Davalının aldığı eğitimler nedeni ile davalı şirketin üretim şekline, hammadde bilgi ve kaynaklarına, şirketin finans bilgilerine, proses yöntemlerine ve bu kapsamda şirketin sırlarına ve şirketin müşteri portföy bilgisine sahip olduğu ve sahip olduğu bu bilgilerin yeni işe girdiği davacının rakibi olan dava dışı şirkette kullanmaya başladığı takdirde, davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunduğu açıktır. Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda belirtilen nedenlerle, ilk derece mahkemesinin kabulü gerekçesi, dosya kapsamına uygun olduğundan aksi yöndeki davalı istinafı yerinde görülmemiştir. Sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu ve cezai şartın miktarını belirlemede özgür iseler de, bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemez. TBK’nın 26, 27, 182 maddelerinde bu özgürlüğün sınırları çizmiştir. Sözleşmede öngörülen cezai şartın borçlunun iktisaden mahvına sebep olacak derecede ağır ve yüksek ise, adap ve ahlaka aykırı sayılarak tamamen veya kısmen iptal edilmesi gerekir. Taraflar arasındaki sözleşmede cezai şart olarak davalının brüt aylık ücretinin 20 katı tutarı kararlaştırılmıştır. Somut olayda davalı, davacı işyerinde yaklaşık 2 yıl çalıştıktan sonra ayrılmıştır. Bu cezai şart miktar itibari ile davalı işçinin aldığı ücret ve çalıştığı süre dikkate alındığında Dairemizce fahiş olarak nitelendirilmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından TBK’nın 182/son maddesi uyarınca davalının talebi dikkate alınarak indirim yapılmaması dosya kapsamına, usul ve yasaya aykırı olduğundan davalının bu hususa yönelik istinaf nedeni yerinde görülerek Dairemizce cezai şart miktarında indirim yapmak gerekmiştir. TBK’nın 182/son maddesi uyarınca, tarafların sosyo-ekonomik durumları, sözleşme ile ulaşılmak istenen hak ve sorumluluk dengesi, paranın satın alma gücü, davalının aylık ücreti ve çalıştığı süre dikkate alınarak; talep edilen alacak üzerinden takdiren %70 oranında 20.076,00TL cezai şartın davalıdan tahsiline karar vermek gerekmiştir. İlk derece mahkemesi kararında talep gibi davalının işe başladığı 15/08/2014 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte alacağın tahsiline karar verilmiştir. İşleyecek faiz başlangıcına ve türüne ilişkin davalı tarafça herhangi bir istinaf nedeni ileri sürülmemiştir. Bu husus kamu düzenine ilişkin bulunmadığından, resen değerlendirme yapılamaması nedeni ile Dairemizce belirlenen cezai şartın önceki gibi 15/08/2014 tarihi itibari ile ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsiline ve davacının fazlaya ilişkin taleplerinin ise reddine karar verilmiştir. Sonuç itibari ile, istinafa konu ilk derece mahkemesi kararı TBK’nın 182/son maddesi hükmü dışında; dosya kapsamı, uyma kararı verilen Yargıtay bozma kararı gerekçesi dikkate alınarak usul ve yasaya uygun görüldüğünden, davalının istinaf talebinin kısmen kabul kısmen reddine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere; Davalının istinaf talebinin KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 29/01/2018 tarih ve 2015/43 Esas – 2018/70 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; Davanın KISMEN KABULÜ ile; 1-20.076,00 TL cezai şartın 15/08/2014 tarihinden itibaren ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2-Davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine, İLK DERECE YÖNÜNDEN : 3-Alınması gereken 1.371.39.TL karar harcından davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 1.142,83.TL’nin mahsubu ile bakiye 228,56.TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Davacı tarafından dava açılırken peşin harç olarak yatırılan 1.142,83.TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine 5-Cezai şart tutarında dairemizce takdiren indirim yapılarak hüküm kurulduğu gözetilerek davacı tarafından sarfedilen 1.200,00.TL bilirkişi gideri ve 199,50.TL posta gideri olmak üzere toplam 1.399,50.TL yargılama giderinden davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına, 6-Davalı tarafından sarfedilen yargılama gideri bulunmadığından, bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına, 7-Davacı kendilerini yargılamada vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 3.400,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 8-Cezai şart tutarında dairemizce takdiren indirim yapılarak hüküm kurulduğu gözetilerek red edilen kısım yönünden davalı lehine vekalet ücreti ve yargılama gideri takdirine yer olmadığına, 9-Bakiye gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN : 10-Davalı tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 11-Davalı tarafından yatırılan 1.142,82.TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, 13-Davalı tarafından sarfedilen 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, 49,00.TL tebligat gideri ile 31,50.TL dosyanın istinafa gidiş-dönüş gideri toplamı 178,60.TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 14-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 2. kısım 2. bölüm 17/b maddesine göre davalı lehine takdir olunan 1.700,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,15-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Dairemiz hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 2. kısım 2. bölüm 17/b maddesine göre davacı lehine takdir olunan 1.700,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 16-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 17-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Taraf vekillerinin yüzüne karşı HMK 362/1-a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 27/02/2020