Dava dilekçesinde davalı tarafın adresinin bilinmemesi durumunda, MERNİS adresine tebligat yapılır.
23. Hukuk Dairesi 2015/5065 E. , 2015/6407 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 14/10/2014
NUMARASI : 2014/287-2014/375
Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın açılmamış sayılmasına yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
– K A R A R –
Davacı vekili, İstanbul Anadolu 19. İcra Müdürlüğü’nün 2010/2567 Esas sayılı dosyasından davalı vekilinin talebi ile sıra cetveli düzenlendiğini, itiraza konu sıra cetvelinin hatalı olduğunu, müvekkili banka lehine İstanbul 4. İş Mahkemesi’nin 2006/454 E. sayılı dosyasından verilen tedbir kararının değerlendirme dışı bırakıldığını, tedbir kararına rağmen taşınmazın ihale yolu ile satıldığını, yargılama sonuna kadar ihale bedelinin ödenmemesini ve satış bedelinin bloke edilmesini teminen icra dosyasına yazı yazılmasına rağmen 11.06.2014 tarihli sıra cetvelinin düzenlendiğini, tedbire rağmen paraların ödeneceğinin anlaşıldığını ileri sürerek,11.06.2014 tarihli derece kararının iptali ile yargılama sonuçlanıncaya kadar ihale bedelinin ödenmemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılara tebligat yapılmamıştır.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; 26.06.2014 tarihli ara kararda verilen kesin süreye rağmen davacı vekili tarafından davalıların adreslerinin değil vekillerinin adreslerinin bildirildiği, dosyanın henüz tensibi dahi yapılmadan davalıların hangi vekiller tarafından temsil edileceği ya da vekil tutup tutmayacakları bilinmeden avukatların taraf gibi gösterilmesinin usule aykırı olduğu, zira öncelikle asıla tebligat yapılmasının zorunlu olduğu, davacı vekilinin dava dilekçesinde alacak miktarını da açıklamadığı gerekçesiyle, davanın HMK’nın 119/2. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Davacı tarafça, İstanbul 19. İcra Müdürlüğü’nün 2010/2567 Esas sayılı dosyasında, bedeli paylaşıma konu taşınmaz üzerinde, İstanbul 4. İş Mahkemesi’nin 2006/454 Esas sayılı dosyasından, müvekkili banka lehine verilen ihtiyati tedbir şerhine rağmen taşınmazın satıldığı, sıra cetveli düzenlendiği, tedbir kararına rağmen icra müdürlüğü tarafından ödeme yapıldığı ileri sürülerek, 11.06.2011 tarihli sıra cetvelinin iptali istenmiştir.
Dava konusu edilen sıra cetvelinde, borçlu Sadık Demir’e ait taşınmazın satışından elde edilen satış bedelinin 1. sıradaki alacaklısı M.. A.. olan, İstanbul Anadolu 19. İcra Müdürlüğü’nün 2010/2567 Esas sayılı dosyaya ayrıldığı, sıra cetvelinde davacı bankanın, alacaklı olarak sıfatının bulunmadığı anlaşılmıştır.
İİK’nın 142. maddesinde, cetvel suretinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde her alacaklının takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel münderecatına itiraz edebileceği düzenlenmiş ve bu madde hükmü ile sıra cetveline itiraz hakkı takip alacaklılarına tanınmış ise de, her alacaklı bu hakkı haiz değildir. YHGK’nın 05.03.2008 tarih ve 19-161 E., 213 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere, sıra cetveline itiraz eden alacaklının icra takibinin ve buna bağlı olarak geçerli bir haciz işleminin bulunması gerekir. Sıra cetveline yönelik itirazda bulunma yetkisi, bedeli paylaşıma konu mal üzerinde haczi ya da rehni bulunan alacaklıda olup, aksi halde sıra cetveline itirazda hukuki yararı yoktur. Diğer anlatımla, sıra cetveli bedeli paylaşıma konu mal üzerinde, satış tarihi itibariyle haczi bulunan alacaklılar dikkate alınarak düzenlenir. Aksi halde satış bedelinden pay ayrılamayacağından, adı geçenlerin sıra cetveline itiraz etmekte hukuki yararı bulunmamaktadır. Hukuki yarar dava koşulu olup, sıra cetveline yönelik itirazda hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle, HMK’nın 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekir.
Somut olayda, davacının bedeli paylaşıma konu taşınmaz üzerinde haczi ya da rehni bulunmadığından, İİK’nın 142/1. maddesi anlamında, alacağın esas ve miktarına yönelik sıra cetveline itirazda hukuki yararı bulunmadığı gibi, esasen davacı, sıra cetveline alacaklı sıfatıyla itiraz etmemekte, sıra cetveli yapılması işleminin doğru olmadığını ileri sürerek, İİK’nın 16. maddesindeki icra memur muamelesini şikayet etmektedir.
HMK’nın 115/1 maddesi “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar, dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” hükmünü içermektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.12.2013 tarih, 4-2247 Esas, 1667 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere, taraf teşkili yapılmadan, tensip ile birlikte dava şartı noksanlığından, davanın usulden reddedilmesinde HMK’nın 30. maddesine göre de bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmiştir. Dairemizin 26.05.2015 tarih ve 2014/7272 E., 2015/3936 K. sayılı ilamında da, HMK’nın 30. ve 115/1. madde hükmü uyarınca, davanın her aşamasında, somut olayda henüz taraf teşkili yapılmadan da tensip aşamasında HMK’nın 114/1-b ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilebileceği belirtilmiştir.
Bu durumda, mahkemece, taraf teşkilinden önce göreve ilişkin dava şartı üzerinde durulması ve HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddesi uyarınca, İcra Mahkemesi’nin görevli olduğu gerekçesiyle, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemenin kendisini görevli gördüğü anlamına gelen yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
2-Bozma nedenine göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
3-Mahkeme, davayı sıra cetveline itiraz olarak nitelendirmiş ve kendisini görevli görmüştür. Bu kabule göre;
a) Borçluya ait mahcuz satış bedelinin bütün alacaklıların alacağını karşılamaması halinde düzenlenecek sıra cetveline itiraz, alacağın esas ve miktarına ya da bununla birlikte sıraya yönelikse dava yoluyla genel mahkemede (İİK’nın mad.142/1), itiraz sadece sıraya yönelikse şikayet yoluyla icra mahkemesinde (İİK’nın mad. 142/son) ileri sürülmelidir. İİK’nın 142/1 maddesinde “Cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklı takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel mündericatına itiraz edebilir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu hükümde yer alan “alakadarlar” ifadesi, sıra cetvelinde kendisine pay ayrılan ve dava sonucunda etkilenecek olan alacaklıları ifade eder. Bu hükümde belirtilen mahal mahkemesinin hangi mahkeme olduğu konusunda bir açıklık bulunmamakla birlikte İİK’nın 235/1. maddesindeki gibi kayıt kabul ve 154/3. maddesindeki gibi iflas davaları için Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu yolundaki açık bir düzenleme bulunmadığından bu mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunun kabulü gerekir. Dairemizin 04.06.2013 tarih ve 3440 E., 3763 K. sayılı ve 15.09.2014 tarih ve 2019 E., 5643 K; 15.10.2014 tarih ve 1764 E., 6313 K. sayılı ilamları da bu yöndedir. 01.10.2011 tarihinden sonra açılan sıra cetveline itiraz davaları için görevli mahkeme (alacağın sıra cetveline göre düşen hissenin miktarına bakılmaksızın ) HMK’nın 2/1. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesidir. (Prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, sh:738)
6100 sayılı HMK’nın 1. maddesindeki göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğu hükmü ile HUMK’nın 428/2. maddesinin mahkemenin görevli olmamasının mutlak bozma nedeni olduğuna ilişkin hükmü karşısında, görev hususu re’sen gözetilmelidir. Bu durumda, mahkemece dava sıraya ilişkin ise icra hukuk mahkemesinin, esasa ilişkin ise asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu dikkate alınarak, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca, davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmesi doğru olmamıştır.
b-Yargıtay Dergisi, Ocak-Nisan 2015, Cilt 41, Sayı 1-2, Sayfa 235 ve devamında yayınlanan Mesude Altunel imzalı, ”Dava Dilekçesinde Davalının Adres Bilgisi” konulu makalede;
“Davacı taraf, davalının adresini bilmiyorsa; dava dilekçesine yazamaz. Bazen de gönderilen tebligatın iade olması neticesinde, davacının dava dilekçesinde bildirdiği adresin davalının geçerli adresi olmadığı anlaşılır. Kişisel verilerin gizliliği kuralından mütevellit davacı, davalının adresini ilgili mercilerden bizzat araştıramaz; örneğin, nüfus müdürlüğünden adres bilgisini elde edemez; emniyet birimlerinden adres araştırması isteyemez. Hal böyle iken, ”mahkemece davalının adresinin araştırılması zorunlu değildir.” yaklaşımı yanlıştır.
Davanın açılması sırasında, davalının adresinin gösterilmesinin mutlak zorunluluk olarak aranması, adalete erişimi engelleyebilir. Davalı adresinin gösterilmesi HUMK uygulamasında olduğu gibi, HMK bakımından da zorunlu içeriğe dâhil olarak yorumlanmamalıdır. Aksi durumun kabulü, davacıya dilekçesinde yanlış veya uydurma bir adres göstermesi yolunu açacaktır.
Kuru/Arslan/Yılmaz’ın görüşü de: ”… Davalının adresi bilinmiyor (meçhul) ise, davacı dava dilekçesine davalının adresini yazamaz. Bu halde, dava dilekçesi davalıya ilanen tebligat yolu ile tebliğ edilir. (Teb.K.m.28-30;Teb.Tüz.m.46-50)” şeklindedir.
Davalı adresinin bilinmemesi durumunda, MERNİS adresine tebligat yapılır. Mernis adresinin de bulunmaması halinde; mahkemece ilgili yerlerden sorularak (örneğin, emniyet birimlerinden adres araştırması istemek, davalının ilgisi olabilecek kurumlardan adres sorulması, cep telefonu operatörlerinden sorma vs.), adres araştırması yapılmalı; son çare olarak; ilanen tebliğ yoluna başvurulmalıdır.” husularına yer verilmiştir.
Aynı makalede geçen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 02.12.2013 tarih ve 5492 Esas, 21835 Karar sayılı ilamında ”Mahkemece, davacı tarafın verilen kesin süreye rağmen, davalıların adreslerini bildirmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş ise de verilen sonuç 6100 sayılı HMK’nın 119. maddesi ile getirilen düzenlemeye uygun değildir… Davacı, davalının adresini dava dilekçesinde bildirmediği için kendisine verilen bir haftalık süre içerisinde de davalının adresini bulamadığı takdirde, dava açılmamış sayılmaz. Bu durumda mahkemece yapılan araştırmadan sonra gerekirse ilan yoluyla dava dilekçesinin tebliği gerekir. Bunun gibi tarafın gösterdiği adreste davalının bulunamaması halinde mahkemece davalının açık adresinin araştırılması gerekmektedir. (Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhmmed, Medeni Usul Hukuk,14.Baskı,s.503 vd)” açıklamalarına yer verilmiş ve mahkemece davalıların adres ve kimlik araştırmasının yapılarak adreslerinin tespit edilmesi, ancak adreslerinin tespit edilememesi halinde ise, 6099 sayılı Yasa ile değiştirilen 7201 sayılı 21, 28 ve 35. maddeleri dikkate alınarak taraf teşkilinin sağlanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, gerekli araştırma yapılmaksızın yazılı şekilde davanın usulden reddine karar verilmesinin doğru olmadığına işaret edilmiştir.
Somut olayda, davacı tarafça, davalı alacaklıların ismi, adresi ve avukatlarının isminin bulunduğu sıra cetvelinin düzenlendiği, icra dosyasının numarası belirtilerek dava açılmıştır. Mahkemece, sıra cetveline konu icra dosyasının getirilmesi halinde, davalılar ile ilgili HMK’nın 119/1-b maddesinde aranan ad, soyad ve adres bilgilerine ulaşılabilmesi mümkündür. Öte yandan dava, alacak davası niteliğinde de olmayıp, mahkemenin kabulüne göre İİK’nın 142/1. maddesindeki sıra cetveline itiraza ilişkin olduğuna göre, davacı vekilince alacak miktarının gösterilmesine de gerek bulunmadığından mahkemenin, davacı vekilinin alacak miktarını açıklamadığı yönündeki gerekçesinde de isabet bulunmamaktadır.
Bu durumda mahkemece, davalıların alacaklı olarak bilgilerini içeren icra dosyası getirtilerek, davalıların adreslerinin tespiti ve taraf teşkilinin sağlanması gerekirken, yanılgı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.