Davadan sonra gerçekleşen vakıalar ıslah yolu ile davaya dahil edilemez.
2. Hukuk Dairesi 2020/6051 E. , 2021/1004 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : Boşanma
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna ve 267.80 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oyçokluğuyla karar verildi.03.02.2021 (Çrş.)
Değerli çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık, dava açılmasından sonra gerçekleşen vakıaların, ıslah yoluyla davaya dahil edilip edilemeyeceğine ilişkindir. Konunun iki başlık altında ele alınmasında yarar vardır.
i. Genel Olarak;
HMK’daki ıslahla ile ilgili düzenlemelere (HMK m. 176-182) göre, dava açıldıktan sonra doğan/gerçekleşen vakıaların ıslahla davaya dahil edilmesine yasal bir engel bulunmamaktadır.
Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir [HMK m. 176- (1) ]. Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir [HMK m. 177-(1)].
Ayrıca, 04.02.1948 tarih ve 10/3 E.K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına (Y.İ.B.K) göre; davadan sonra ortaya çıkan vakıaların ıslahla davaya dahil edilebileceği anlaşılmaktadır (KURU B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Bası, İstanbul 2001, c.2, s.1733-1737., YILMAZ E., Islah, 4. Bası, Ankara 2013, s. 177-178, ÖZEKES M., Pekcanıtez Usûl, 15.Bası, İstanbul 2017, s.1492-1493).
Yukarıda sözü geçen Y.İ.B.K.’na göre, davadan sonra ortaya çıkan vakıaların ıslahla davaya dahil edilebileceği kabul edilmesine karşın, öğretiye göre bu konuda ıslaha da gerek olmadığı görüşü ileri sürülerek Y.İ.B.K. eleştirilmektedir. Çünkü öğretiye göre, gelecekte ne olacağının bilinmesi taraflardan beklenemeyeceğinden, dava açıldıktan sonra ortaya çıkan vakıaların, yargılamanın kapsamına girmesi koşuluyla, iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı sayılmadan ve ıslaha dahi gerek olmadan davaya dahil edilebileceği, bu gibi durumlarda tarafları ıslah yolunu kullanmaya zorlamanın yargılama ilkelerine aykırı olduğu görüşü savunulmaktadır (KURU B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Bası, İstanbul 2001, c.2, s. 1733-1737, c.4, s. 4047-4048 ve Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Ankara Mart 2020, s.1277; YILMAZ E., Islah, 4. Bası, s. 177-182; ÖZEKES M., Pekcanıtez Usûl, 15.Bası, İstanbul 2017, s.1490-1502).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (Y.H.G.K.) dava açıldıktan sonra gerçekleşen vakıa ile ilgili bir konuda; … “Bilindiği gibi davacı, kural olarak dava açıldıktan sonra, davalının açık ya da kapalı (zımnî) muvafakatı olmaksızın davasını genişletemez veya değiştiremez (HUMK. mad. 185/2). Ancak bu yasak, dava açıldığı sırada mevcut olan ve dava dilekçesinde ileri sürülmesi mümkün olduğu halde, ileri sürülmemiş bulunan vakıalar için söz konusudur. Buna karşılık, dava açıldıktan sonra doğmuş olan ve taraflar arasında aynı konuda açılacak yeni bir davanın sebebebini oluşturabilecek nitelikte bulunan maddi vakıaların (olayların) ileri sürülmesi ise, davayı genişletme veya değiştirme sayılamaz. Çünkü, dava açıldığı zaman henüz doğmamış olan bir olayın, dava açılırken öngörülmesi ve dava dilekçesinde bildirilmesi esasen mümkün değildir. Bu nedenle davacı, davalının rızası ile bağlı olmaksızın bu yeni vakıayı ileri sürebilir. Aksi görüşün kabulü, davacıyı gereksiz yere ikinci bir dava açmaya zorlamak olur ki böyle bir kabul ve uygulama dava ekonomisi ile bağdaşmaz” şeklinde bir karar vermiştir (Y.H.G.K., 16.02.1983 tarih ve E: 1982/2-268 – K: 1983/136).
Bu durumda, öğreti ve yukarıya bir bölümü alınan Y.H.G.K. kararına göre, dava açıldıktan sonra ortaya çıkan yeni vakıların belli koşullar altında ıslaha dahi gerek olmadan davaya dahil edilebileceği savunulurken, bu gibi durumlarda ıslah yolunu dahi kapamak, usûl ekonomisine (HMK m. 30) aykırı olduğu gibi, hak arama hürriyetine (T.C.A. m.36) de yasal olmayan bir müdahale niteliğini oluşturmaktadır.
ii. Somut Olay Açısından;
Davacı, anlaşmalı boşanma (TMK m.166/3) davası açmış, yargılama sırasında davasını ıslah edip yeni vakıalara da dayanarak davasının evlilik birliğinin sarsılması sebebine (TMK m. 166/1) dayalı çekişmeli boşanma davasına çevirmiştir.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüyle tarafların TMK m. 166/1 gereğince boşanmalarına karar verilmiştir. Kararı davalı istinaf etmiştir. Bölge adliye mahkemesince, davacı kadının dayandığı “birlik görevlerini yerine getirmeme” vakıasının kanıtlanamadığı, “tehdit” ve “eşinin aracına zarar verme” vakıalarının ise dava tarihinden sonra gerçekleştiği, her davanın açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirileceği, davadan sonra meydana gelen olayların, bağımsız bir dava konusu yapılmadan ıslah yolu ile eldeki davaya dahil edilmesinin olanaklı olmadığı gerekçesiyle, ilk derece mahkemesince verilen hüküm kaldırılarak boşanma davasının reddine karar verilmiştir.
Ancak, yukarıda açıklandığı üzere, tarafların, davadan sonra gerçekleşen vakıaları ıslah yoluyla davaya dahil etmeleri yönünden yasal bir engel bulunmamaktadır.
O halde; davacının ıslah dilekçesinde ileri sürdüğü tüm vakıalar dikkate alınarak, delillerin buna göre değerlendirilip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde verilen hüküm hukuka uygun olmamıştır. Temyiz edilen hükmün bozulması gerekir.
Bu sebeple, değerli çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.