İşverenin gerekli belgeleri işçiye teslim ettiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda işçinin alacağını belirleyecek verilerin elinde bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.
T.C.
ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2019/515
K. 2020/280
T. 6.2.2020
* İŞÇİLİK ALACAKLARININ TAHSİLİ İSTEMİ ( Davacının Ücretini 1.500-TL Olduğunu İddia Ettiği Ancak Banka Kayıtlarında Farklı Tutarlarda Ücret Yatırıldığı Dosyaya Davalı Tarafından Sunulan Son Ücret Bordrosunun da Asgari Ücretin Altında Düzenlendiğinin Görüldüğü – Davalının Dosyaya Ücret Pusulalarını Sunmadığı/Davacının Ücretinin Dolayısıyla Ücret Alacağı Kıdem ve İhbar Tazminatı Alacağı Taleplerinin Belirlenebilir Olduğundan Bahsedilemeyeceğinden Taleplerin Esastan Değerlendirilmesi ve Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
* BELİRSİZ ALACAK DAVASI ( 4857 S.K. Md. 8/3 Uyarınca İşverenin İşçiye Varsa Ücret Eklerini Gösteren Yazılı Bir Belge Vermekle Yükümlü Tutulduğu – İşveren Tarafından Kanunun Kendisine Yüklediği Yükümlülükleri Yerine Getirerek Gerekli Belgeleri İşçiye Teslim Ettiğine Dair Dosyaya Bir Delil Sunulmadığı/İşçinin Alacağını Belirleyecek Verilerin Elinde Bulunduğundan Söz Edilemeyeceği )
* KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI ÜCRET ALACAĞI TALEPLERİNİN ESASTAN DEĞERLENDİRİLMESİ ( Dava Konusu Edilen Kıdem Tazminatı ile Yıllık İzin Ücreti Alacağının Hesabına Esas Ücretin ve Hizmet Süresinin İhtilaflı Olduğu Somut Olayda Talep Konusu Bu İstemlerin Belirlenebilmesi İçin İşverende Bulunan Bilgi ve Belgelere İhtiyaç Duyulduğundan Anılan Alacakların Belirlenebilir Olduğundan Bahsedilemeyeceği )
* ALACAĞIN BELİRLİ OLUP OLMADIĞININ TESPİTİ ( İş Sözleşmesinde İş Görme Edimini Yerine Getiren ve Belge Düzenleme Yetkisi ve Yükümlülüğü Bulunmayan İşçinin Alacaklarını Belirleyebilmesi İçin İşveren Tarafından Düzenlenen Kanuna Uygun Belgelere İhtiyacı Bulunduğu – İş İlişkisindeki Alacak Kalemlerinin Hesaplanmasında Çıplak Ücret ya da Giydirilmiş Ücrete Göre Hesaplanan Farklı Alacak Türleri Bulunduğu/Giydirilmiş Ücrete İşçinin Asıl Ücretine Ek Olarak Sağlanan Para veya Para ile Ölçülebilen Menfaatlerin de Dahil Edildiği )
* BELGEYE BAĞLAMA GÖREV VE YETKİSİNİN İŞVERENDE OLMASI ( Ücrete Dahil Edilecek Menfaatlerin İş Yerinde Süreklilik Arz Edip Arz Etmediğinin de Çoğunlukla Taraflar Arasında Tartışma Konusu Edildiği – Eğitim Düzeyi ve Sosyal Durumları Birbirinden Farklı Olan İşçilerin Alacağını Tam ve Kesin Olarak Belirleyebilmelerini Beklemenin Mümkün Olmadığı/Dava Konusu Edilen İşçilik Alacağının Belirli Olup Olmadığının Değerlendirilmesi Gerektiği )
* BİLİRKİŞİ RAPORUNUN YETERSİZ OLMASI ( Mahkeme Hükmüne Esas Alınan Bilirkişi Raporunun Denetime Elverişli Olmadığı Dosya İçeriğini Gereği Gibi Değerlendiremediğinin Görüldüğü – Gerekirse Yeni Bir Bilirkişiden Rapor Alınmak Suretiyle Oluşacak Sonuca Göre Esas Hakkında Karar Verilmesi Gerektiği/Taraflarca Sunulan Delillerin Gereği Gibi Toplanmadan ve Hiç Değerlendirilmeden Karar Verildiği Kanaatine Varıldığından Hükmün Kaldırılarak Dosyanın Mahkemesine İadesi Gerektiği )
4857/m.8,32,37,56,67,75
6100/m.107,114,115
Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği/m.20
15.12.2017 T. 2016/6 E. 2017/5 K. YİBBGK Kararı
17.12.2012 T. 2012/9-838 E. 2012/715 K. Yargıtay HGK Kararı
ÖZET : Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Kıdem tazminatının hesabına esas olan ücret, giydirilmiş ücret olup, giydirilmiş ücrete işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dahil edilmektedir. Bu kapsamda davacıya ayni olarak sağlanan yemek yardımının parasal değerinin tazminat hesabında göz önünde tutulacağı kuşkusuzdur.
4857 Sayılı İş Kanunu’nun 8/3’üncü maddesinde işveren açıkça işçiye varsa ücret eklerini gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlü tutulmuştur. Bu kapsamda işveren tarafından Kanun’un kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirerek gerekli belgeleri işçiye teslim ettiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda işçinin alacağını belirleyecek verilerin elinde bulunduğundan söz etmek mümkün değildir. Dava konusu edilen kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının hesabına esas ücretin ve hizmet süresinin ihtilaflı olduğu somut olayda, talep konusu bu istemlerin belirlenebilmesi için işverende bulunan bilgi ve belgelere ihtiyaç duyulduğundan, anılan alacakların belirlenebilir olduğundan bahsedilemeyecektir.
Davacı ücretini 1.500,00 TL olduğunu iddia etmiştir. Ancak banka kayıtlarında, farklı tutarlarda ücret yatırıldığı, dosyaya davalı tarafından sunulan son ücret bordrosunun da asgari ücretin altında düzenlendiği görülmektedir. Davalı dosyaya ücret pusulalarını da sunmamıştır.
Davacının ücretinin, dolayısıyla ücret alacağı, kıdem ve ihbar tazminatı alacağı taleplerinin belirlenebilir olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Kıdem ve ihbar tazminatı, ücret alacağı talepleri esastan değerlendirilmeli, oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkeme hükmüne esas alınan bilirkişi raporunun denetime elverişli olmadığı dosya içeriğini gereği gibi değerlendiremediği görülmektedir. Bu nedenle gerekirse yeni bir bilirkişiden rapor alınmak suretiyle oluşacak sonuca göre esas hakkında karar verilmelidir. Tüm bu nedenlerle, taraflarca sunulan delillerin gereği gibi toplanmadan ve hiç değerlendirilmeden karar verildiği kanaatine varılmış hükmün kaldırılarak dosyanın Mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.
DAVA : İlk derece mahkemesince verilen davanın kısmen reddine dair karara karşı davacı vekilince istinaf yoluna başvurulmuş olmakla, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 355. maddesi gereğince kamu düzeni ve istinaf edenin taraf sıfatına göre istinaf sebepleri ile bağlı kalınarak dosya ve inceleme raporu okundu. Gereği düşünüldü:
KARAR : TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili, montaj işçisi olarak 07/10/2015-18/01/2017 tarihleri arasında 1.500,00 TL ücretle çalışan davacının, ücretlerinin banka aracılığıyla ödendiğini, davalı şirket tarafından davacının farklı bölgelerde çalıştırıldığını, davacının zam istemesi nedeniyle iş sözleşmesinin bildirimsiz olarak feshedildiğini, çalışma saatlerinin 08:00-18:00 arasında çalışıldığını, fazla mesai yapması durumunda 20-30 TL ücret ödendiğini iddia etmiş, kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin, ulusal bayram genel tatil günleri, fazla çalışma ve normal çalışma ücretinin hüküm altına alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davanın belirsiz alacak davası olarak görülemeyeceğini, davacının elektrik işçisi olarak 25/12/2015-25/01/2017 tarihleri arasında belirli süreli hizmet sözleşmesi imzaladığını, davacının 3 gün mazeretsiz olarak işe gelmemesi nedeniyle iş sözleşmesi haklı nedenle feshedildiğini, davacının 549,00 TL fazla mesai alacağının bulunduğunu, yıllık izin, genel tatil alacağı, ücret alacağının bulunmadığını savunmuş davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece “…Yapılan yargılama sonunda tüm deliller ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Davacının Sosyal Güvenlik kurumu kayıtlarına göre davalı işyerinde 07/10/2015-18/01/2017 tarihleri arasında 1 yıl 3 ay 11 gün hizmetinin bulunduğu tespit edilmiş, davacı, iş akdinin işveren tarafından haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiğini, haklarının ödenmediğini ileri sürmüş, davalı işveren, öncelikle davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını ileri sürmüş ve davacının iş akdinin devamsızlığı nedeniyle feshedildiğini ileri sürerek davanın reddini talep etmiş, tarafların toplanmasını istedikleri deliller toplanmış, taraf tanıkları dinlenmiş olup, davacının açmış olduğu davasını belirsiz alacak davası olarak açtığı, dava konusu kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve aylık ücret alacaklarının gerçekte belirlenebilir alacaklar olması sebebi ile belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı, davacının bu şekilde dava açmakta başlangıçtan itibaren hukuki yararı olmadığı, 6100 Sayılı HMK’nın 114. Maddesinin 1-h fıkrası ve 115 maddesinin 2. Fıkrası gereğince de, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve aylık ücret alacağına ilişkin davasının dava şartı yokluğu nedeni ile reddi gerektiği anlaşılmış olup, davacının banka hesap hareketlerine göre aylık net ücretinin 1.500,00 TL olduğu, dinlenen tanık beyanlarına göre davacının haftada 6 saat fazla mesai yaptığı, dini bayramlarda ve genel tatil günlerinde çalışmadığı tespit edildiğinden genel tatil alacağı talebinin reddi gerektiği mahkememize tespit edilmiş, mahkemenin tespitlerini esas alan 20/02/2018 havale tarihli bilirkişi raporu gerekçeli ve yeterli olmakla karara esas alınmış olup raporda alacağın net hesaplandığı şekilde davacının 2.258,19 TL fazla mesai ücret alacağının bulunduğu hesap edilmiş olup davacının taleplerini 25/04/2018 tarihinde harcını yatırarak ıslah yolu ile arttırması da dikkate alınmış ve bilirkişi raporuna göre hesaplanan fazla mesai alacağı alacağından işçinin raporlu, mazeretli, izinli olduğu günler ile çalışılmayan günler ve hayatın olağan akışı ve bir kişinin sürekli olarak aynı sürelerle çalışamayacağı hususları dikkate alınarak rapor gereğince hesaplanan fazla mesai alacağından takdiren %30 oranında hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği kanaatine varılmış sonuç olarak davacının davasının kısmen kabulü, kısmen reddine karar verilmiş, davacının sübut bulmayan genel tatil alacağına ilişkin davasının reddine, kıdem tazminatı, ücret alacağı ve ihbar tazminatı alacağına ilişkin davacının davasının dava şartı yokluğu nedeniyle reddi cihetine gidilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davacının davasının KISMEN KABUL ve KISMEN REDDİ ile, bilirkişi raporunda alacaklarının net hesaplandığı şekilde.
Davacının kıdem tazminatı , ücret alacağına ve ihbar tazminatı alacağına ilişkin davasının hesabına ilişkin tüm unsurların davacı tarafından dava açıldığı esnada belirlenebilir olması nedeniyle belirsiz dava şeklinde iş bu alacakların talep edilemeyeceği davacının bu şekilde dava açmakta başlangıçtan itibaren hukuki yararı olmadığından 6100 Sayılı HMK’nın 114. Maddesinin 1-h fıkrası ve 115 maddesinin 2. Fıkrası gereğince, kıdem tazminatı, ücret alacağına ve ihbar tazminatı alacağına ilişkin davacının davasının dava şartı yokluğu nedeniyle reddine,
Takdiri indirim olarak %30 oranında indirim yapılan 1.580,73 TL fazla mesai ücret alacağının 1.000 TL si yönünden dava tarihinden itibaren fazlaya ilişkin kısmı yönünden 25/04/2018 ıslah tarihinden itibaren işleyecek mevduata uygulanan en yüksek banka faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
Davacının sübut bulmayan genel tatil alacağına ilişkin davasının reddine, …” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili, Mahkeme kararının yerinde olmadığını iddia etmiş, Mahkeme hükmünün kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:
Taraflara ait SGK kayıtları, davacının iş yeri sicil dosyası, karşılıklı gönderilen ihtarnameler, çalışma takip kayıtları, imzasız ücret bordroları, banka hesap cetvelleri dosyadadır. Tarafların tanıkları dinlenilmişlerdir.
Bilirkişi raporunda; SGK kayıtlarında belirli kıdem süresine göre kıdem ve ihbar tazminatını, haftalık 6 saat fazla çalışma yapıldığının kabulüyle fazla çalışma ücretini hesaplamıştır.
DEĞERLENDİRME VE KABUL:
“…Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda dava konusu kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle belirsiz alacak davasının hukuki niteliğinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
6100 Sayılı Kanun’un 107. maddesinde yer alan,
“1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-)Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-)Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.
Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde; “Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmaması ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hallerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahip olduğu, hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamayacağı, esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru bulunduğu, başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.
Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
1-)Davacının kendisinden beklenememesi,
2-)Bunun olanaksız olması,
3-)Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
Usul hukukunun maddi hukuk içinde gerçekleşen hakkın talep edilebilirliğini, tespitini belirli kurallara bağlayan hukuk dalı olması nedeniyle maddi hukuk için araç olduğu unutulmamalıdır. O nedenle iş yargılaması kuralları ve bu anlamda Hukuk Muhakemeleri Kanunu kurallarının iş ve sosyal güvenlik hukukuna hizmet ederken, bu hukukun ilkelerini de göz ardı etmemesi gerekecektir.
İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının yahut değerinin tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir.
Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.
4857 Sayılı İş Kanunu’nun (İş Kanunu/Kanun) 8’inci maddesinin 3’üncü fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.
Kanun’un 32/2. maddesiyle ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile iş yerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.
4857 Sayılı İş Kanunu’nun 37. maddesiyle işverene iş yerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya iş yerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.
Kanun’un 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin iş yerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu’nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.
Aynı Kanun’un 56. maddesinin altıncı fıkrası; “İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır.” hükmünü içermektedir.
Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği’nin 20. maddesi ise: “İşveren; çalıştırdığı işçilerin izin durumlarını gösteren, örneği bu Yönetmeliğe ekli yıllık izin kayıt belgesini tutmak zorundadır. İşveren, her işçinin yıllık izin durumunu aynı esaslara göre düzenleyeceği izin defteri veya kartoteks sistemiyle de takip edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Söz konusu düzenlemelere bakıldığında işçi işveren arasındaki iş ilişkisinde belgeye bağlama görev ve yetkisinin işçide değil, işverende olduğu görülmektedir.
İş sözleşmesinde iş görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır. Giydirilmiş ücrete, işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dâhil edilmektedir. Özellikle ücrete dâhil edilecek menfaatlerin iş yerinde süreklilik arz edip arz etmediği de çoğunlukla taraflar arasında tartışma konusu edilmektedir. Bu nedenle eğitim düzeyi ve sosyal durumları birbirinden farklı olan işçilerin alacağını tam ve kesin olarak belirleyebilmelerini beklemek mümkün değildir. Bunun için yukarda bahsedilen iki kriter birlikte değerlendirilerek, dava konusu edilen işçilik alacağının belirli olup olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.
İşçinin kullanmadığı veya kalan yıllık izinlerinin belirlenmesi işçinin sunacağı kayıtlara bağlıdır. İşçi kalan izni ile ilgili işverenden sadır belge elinde olmadığı veya açıkça kalan iznini bilmediği sürece yıllık izin ücret alacağının belirsiz olduğu kabul edilmelidir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.12.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2015 tarihli ve 2015/22-1156 E., 2015/1598 K.; 22.06.2016 tarihli ve 2016/22-874 E., 2016/824 K.; 17.01.2018 tarihli ve 2016/22-2181 E., 2018/24 Sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay’ın iş davalarına bakan 7, 9 ve 22. Hukuk Daireleri ile Hukuk Genel Kurulu içtihatları arasında ortaya çıkan farklılığın giderilmesi için Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı kararı ile “İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı” yönünde karar verilmiştir.
Somut olayda, davacı vekili, müvekkilinin davalının asıl işveren olduğu iş yerinde 2010 yılı Şubat ayı ile 11.11.2013 tarihleri arasında yemek ücreti ile birlikte 1.850TL ücret ile çalıştığını belirterek işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davalı vekili ise, davacının asıl işvereninin F. Şirketi olduğunu, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları uyarınca davacının 02.02.2010-11.11.2013 tarihleri arasında kesintili çalıştığının ve hizmet süresinin 3 yıl 8 ay 19 gün olarak tespit edildiği, davalı tarafça bordro sunulmadığı, yemek ücretine ilişkin açıklayıcı belgelere rastlanmadığı ve banka kayıtlarına göre her ay değişen tutarlarda ücret ödemesi yapıldığı, davacıya yapılan son ödeme esas alınarak ücretinin brüt 1.442,78TL olarak kabul edildiği ve bu ücret üzerinden alacakların hesaplandığı belirtilmiştir.
Yukarıda açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ışığında, kıdem tazminatının hesabına esas olan ücret, giydirilmiş ücret olup, giydirilmiş ücrete işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dâhil edilmektedir. Bu kapsamda davacıya ayni olarak sağlanan yemek yardımının parasal değerinin tazminat hesabında göz önünde tutulacağı kuşkusuzdur.
4857 Sayılı İş Kanunu’nun 8/3’üncü maddesinde işveren açıkça işçiye varsa ücret eklerini gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlü tutulmuştur. Bu kapsamda işveren tarafından Kanun’un kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirerek gerekli belgeleri işçiye teslim ettiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda işçinin alacağını belirleyecek verilerin elinde bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.
Öyle ise, dava konusu edilen kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının hesabına esas ücretin ve hizmet süresinin ihtilaflı olduğu somut olayda, talep konusu bu istemlerin belirlenebilmesi için işverende bulunan bilgi ve belgelere ihtiyaç duyulduğundan, anılan alacakların belirlenebilir olduğundan bahsedilemeyecektir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.09.2018 tarihli ve 2015/22-856 E., 2018/1350 K.; 07.03.2018 tarihli ve 2015/22-2283 E., 2018/421 K.; 09.05.2018 tarihli ve 2015/22-569 E., 2018/1017 K.; 02.07.2019 tarihli ve 2016/22-1610 E., 2019/841 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir…” ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 01.10.2019 Tarih, 2016/22-2366 Esas, 2019/978 Karar Sayılı İlamı)
Davacı ücretini 1.500,00 TL olduğunu iddia etmiştir. Ancak banka kayıtlarında, farklı tutarlarda ücret yatırıldığı, dosyaya davalı tarafından sunulan son ücret bordrosunun da asgari ücretin altında düzenlendiği görülmektedir. Davalı dosyaya ücret pusulalarını da sunmamıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu İlamındaki açıklamalar da dikkate alındığında bu haliyle davacının ücretinin, dolayısıyla ücret alacağı, kıdem ve ihbar tazminatı alacağı taleplerinin belirlenebilir olduğundan bahsetmek mümkün değildir.
Davacının kıdem ve ihbar tazminatı, ücret alacağı talepleri esastan değerlendirilmeli, oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
Kabule göre de, Mahkeme hükmüne esas alınan bilirkişi raporunun denetime elverişli olmadığı dosya içeriğini gereği gibi değerlendiremediği görülmektedir. Bu nedenle gerekirse yeni bir bilirkişiden rapor alınmak suretiyle oluşacak sonuca göre esas hakkında karar verilmelidir.
Tüm bu nedenlerle HMK 353/1-a-6. maddesi kapsamında taraflarca sunulan delillerin gereği gibi toplanmadan ve hiç değerlendirilmeden karar verildiği kanaatine varılmış hükmün kaldırılarak dosyanın Mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-)Davacının istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-)HMK’nun 353-1-a-6. Maddesi gereğince kararının KALDIRILMASINA,
3-)Davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine İADESİNE,
4-)Davacı tarafça peşin olarak yatırılan istinaf harcının talebi halinde iadesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda miktar itibari ile KESİN olmak üzere 06.02.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.