Temyiz dilekçesinde sadece hükmedilmeyen vekalet ücreti yönünden bozma istenmesi halinde dosyanın esasına girilmez.
Ceza Genel Kurulu 2018/75 E. , 2018/189 K.
“İçtihat Metni”
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 26.11.2013
Sayısı : 24-380
Sanık …’in kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan beraatine ilişkin Çatalca (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 26.11.2013 gün ve 24-380 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 04.10.2017 gün ve 26334-10219 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 08.11.2017 gün ve 62269 sayı ile;
“Olay günü sanığın düğünde alkol alıp, saat 23.30 civarında işlettiği marketi açtığı, tanık …’ın dışarıda kilitli olan dolapta bulunan ekmeği alamayıp sanığın marketinin karşısındaki markette ekmek olduğunu öğrenince buradan ekmek alıp dükkandan çıktığı sırada, sanığın tanık …’ın önünü kesmek istediği ve dükkanın önündeki bira kasasını alıp yola doğru fırlattığı, ‘kapatın lan dükkanları’ diyerek inceleme dışı olayın katılanı …’ye hakaret ettiği, sanığın dükkanın önünde etrafa doğru yüksek sesle bağırarak T. C. Başbakanı … ve ailesine yönelik olarak sinkaflı sözlerle hakaret ettiği anlaşılmıştır.
İnceleme dışı olayın katılanı … ve tanık …; sanığın dükkanın önünde etrafa doğru yüksek sesle bağırarak T. C. Başbakanı … ve ailesine yönelik sinkaflı sözlerle hakaret ettiğini,
Tanık … ….; sanığın inceleme dışı olayın katılanı …’ye yönelik olarak ‘kapatın lan dükkanları’ diyerek sinkaflı sözlerle hakaret ettiğini duyduğunu, hakaret etmeye devam ettiğini, ancak kahvehaneye girdiği için fazla duyamadığını, T. C. Başbakanı …’a hakaret ettiğini duymadığını,
İfade etmişlerdir.
Olay yerinde yapılan keşifte; sanığın marketinin yol üzerinde bulunduğu, yoldan sürekli arabalar ve insanların geçtiği, marketin karşısında benzinlik, benzinliğin yanında emlakçı dükkanı ve inceleme dışı olayın katılanı …’nin çalıştığı marketin olduğu, sanığın marketinin yanında kuaför, bakkal ve kasap dükkanının bulunduğu, herkesin söylenen sözleri duyabileceği bir ortam olduğu tespit edilmiştir.
Çatalca (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 26.11.2013 gün ve 24-380 sayılı kararı ile sanığın katılan …’a yönelik hakaret içeren sözlerinin inceleme dışı olayın katılanı … ve tanık ….tarafından duyulduğu, bu itibarla sanığın hakaret içeren sözlerinin sadece iki kişi tarafından duyulmuş olması nedeniyle ihtilât unsuru gerçekleşmediğinden sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmiştir.
Gıyapta hakaret suçunun cezalandırılabilmesi için, fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir. Fail tarafından söylenen hakaret içeren sözlerin en az üç kişi tarafından duyulması hâlinde ihtilât unsuru gerçekleşmiş olacaktır.
Aleniyet ve ihtilât farklı kavramlardır. Aleniyet, belirsiz sayıdaki kişilerin hakaret suçunu oluşturan sözü duymasına ve algılamasına olanak sağlayacak şekilde suçun işlenmesini ifade eder. Söylenen sözün fiilen duyulup duyulmadığı önemli olmayıp böyle bir olanağın yaratılması yeterlidir. Bir başka deyişle, aleniyetin varlığı için birçok kişinin hakaret suçunu işitebilme ihtimali yeterli olup, umumi yerde bulunmaları ve söylenen sözleri fiilen duymaları şart değildir. Aleniyet suçun şiddet sebebidir. İhtilât ise gıyapta hakaret suçunun unsurudur. İhtilâtın niteliği, fiilin başkaları tarafından duyulup, bilgi edinilecek şartlar içinde işlenmesidir. Aleniyette ise esas olan, suçun başkaları tarafından görülüp işitilebilecek surette işlenmesidir.
Somut olayda, olay günü sanığın dükkanının önünde etrafa doğru yüksek sesle bağırarak T. C. Başbakanı … ve ailesine yönelik olarak sinkaflı sözlerle hakaret ettiği, olay yerinde yapılan keşifte sanığın marketinin yol üzerinde olup marketin karşısında benzinlik, benzinliğin yanında emlakçı dükkanı ve inceleme dışı olayın katılanı …’ın çalıştığı Aziz Gıda isimli marketin bulunduğu, sanığın marketinin yanında kuaför, bakkal ve kasap dükkanının olduğu, yoldan sürekli arabaların ve insanların geçtiği, herkesin söylenen sözleri duyabileceği bir ortam olduğunun tespit edildiği, umumi bir mahalde ikiden fazla kişinin duyabileceği biçimde bir kişiye hakaret edilmesi hâlinde ihtilât unsurunun gerçekleşmiş olacağı, her ne kadar dosyada sanığın hakaret içeren sözlerini duyan iki kişinin beyanı bulunmakta ise de, sanığın hakaret içeren sözlerini başkalarının duyabileceği bir yerde, yüksek sesle ve etrafındakilerin duyabileceği şekilde söylemiş olması nedeniyle olayda ihtilât unsurunun oluştuğu, bu itibarla sanığın eyleminin TCK’nun 125/3-a ve 125/4. maddelerinde düzenlenen kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunu oluşturduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 27.12.2017 gün ve 7105-15615 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında katılan …’a yönelik hakaret suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, katılan …’a yönelik kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan kurulan beraat hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; gıyapta hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, katılan vekilinin temyizinin vekâlet ücretiyle sınırlı olup olmadığının, bu bağlamda Özel Dairece esasa yönelik temyiz incelemesi yapılıp yapılamayacağının tespiti gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık … hakkında olay tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak görev yapan katılan …’a gıyabında alenen hakaret ettiği iddiasıyla kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, 08.01.2013 tarihli oturumda şikâyetçinin katılan, vekilinin de katılan vekili olarak kamu davasına katılmasına ve yapılan yargılama sonucunda sanığın atılı suçtan beraatine karar verildiği,
Katılan vekilinin 30.12.2013 havale tarihli temyiz dilekçesinin; “Çatalca Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/24 Esas, 2013/380 Karar sayılı ilamı usul ve yasaya aykırı olup, bozulması gerekmektedir.
Yerel Mahkemenin 2012/24 Esas sayılı dosyasına, katılan … vekili olarak davaya müdahil olma talebimizi içeren dilekçe ile birlikte harçlandırılmış ve baro pulu eklenmiş vekâletname sunmamıza ve gerekçeli kararda da belirtildiği üzere katılan sıfatına haiz olmamıza rağmen, yerel mahkeme tarafından, hakkımızda vekâlet ücretine hükmedilmemiştir. Müdahil lehine vekâlet ücretine hükmedilmemiş olması başlı başına bir bozma sebebi olup, ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerekmektedir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2006/5647 Esas, 2007/1390 Karar).
Sonuç ve istem: Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle,
1- Katılan vekili sıfatı ile davaya müdahil olmamız sebebi ile, hakkımızda vekâlet ücretine hükmedilmemesi yönünden yerel mahkeme kararının bozulması vekil sıfatıyla arz ve talep olunur” şeklinde olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir biçimde çözümlenebilmesi için katılanın temyizinin kapsamı ve avukatlık ücretinin hukuki niteliği üzerinde durulmalıdır.
Temyizin kapsamı;
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 320. maddesinde; “Yargıtay temyiz dilekçe ve layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
313’üncü maddenin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını teyit için yeniden müstenidat göstermeye lüzum yoktur.
Bununla beraber böyle müstenidat gösterilmişse kabul olunur” hükmüne yer verilmiş,
Maddenin konuluş amacı gerekçesinde; “Temyiz Mahkemesi kanunun doğru tatbik edilip edilmediğini araştırmakla mükellef olduğundan velevki lâyîhası temyiziyede dermayan edilmemiş olsa bile kanunun herhangi bir suretle ihlal edildiğini gördüğü takdirde hükmü nakzedebilir, Hukuk Usulü Muhakemelerinin terviç ettiği dairede mahkemei temyizin kendisine sevk olunan işlerde resen tetkikatını teşmil edecek lâyîhada serdedilmemiş olan ve fakat muhalifi kanun görülen esbaptan dolayı da hükümlerin nakzolunabilmesi kabul edilmiştir” şeklinde açıklanmıştır.
Buna göre; Yargıtay temyiz dilekçesinde ileri sürülüp sürülmediğine bakmaksızın son karara etkili olan tüm kanuna aykırılıkları inceleyip aykırılık saptaması halinde de bozma kararı verme hak ve yetkisine sahiptir. Bu konuyla ilgili olarak getirilen sınırlamalar, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin son fıkrasında yer alan; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291’inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tâyin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” kuralı ile “Suçtan mağdur olanlardan usulü dairesinde hukuku amme davasına iltihak etmek suretiyle müdahil sıfatını iktisap edenler, Ceza Usulü Muhakemeleri Kanununun 360 ve 367. maddeleri hükmüne göre şahsi dava müddeisi gibi Cumhuriyet Müddeiumumisinin müracaat edebileceği kanun yollarına gidebilir ve Cumhuriyet Müddeiumumiliği tarafından aleyhine kanun yoluna müracaat olunan karar mezkur Kanunun 294. maddesine nazaran maznun lehine de bozulabileceği cihetle; müdahilin temyizi şahsi hakkında inhisar etmeyip aleyhe olmak üzere hukuku umumiye cihetine taalluk ettiği takdirde temyiz olunan hüküm lehe de tadil ve bozulabilir” şeklindeki 05.03.1941 gün ve 50-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca katılanın münhasıran şahsi haklarına hasrettiği temyiz istemi üzerine, sanık lehine bozma yapılamamasıdır. Bu iki istisna dışında, Yargıtayca incelenen ve kanuna aykırılık taşıdığı belirlenen bir hükmün, temyiz edenin sıfatı nazara alınarak sanık lehine veya aleyhine bozulmasına bir engel bulunmamaktadır.
Temyiz kapsamı bu şekilde açıklandıktan sonra avukatlık ücretinin hukuki niteliği üzerinde de durulmalıdır.
Avukatlık sözleşmesinden kaynaklanan avukatlık ücreti ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti olarak ikiye ayrılan avukatlık ücreti, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164. maddenin birinci fıkrasında; “avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır.
CMK’nun “Yargılama giderleri” başlıklı 324. maddesi;
“(1) Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.
(2) Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir.
(3) Giderlerin miktarı ile iki taraftan birinin diğerine ödemesi gereken paranın miktarını mahkeme başkanı veya hâkim belirler.
(4) Devlete ait yargılama giderlerine ilişkin kararlar, Harçlar Kanunu hükümlerine göre; kişisel haklara ilişkin kararlar, 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yerine getirilir. Devlete ait yargılama giderlerinin 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106 ncı maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir.
(5) Türkçe bilmeyen ya da engelli olan şüpheli, sanık, mağdur veya tanık için görevlendirilen tercümanın giderleri, yargılama gideri sayılmaz ve bu giderler Devlet Hazinesince karşılanır” şeklinde düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasında avukatlık ücretlerinin yargılama giderleri kapsamında olduğu açıkça belirtilmiştir. 05.03.1935 gün ve 111-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Ceza davalarındaki yargılama giderlerinin hükmün tamamlayıcı bir parçası (mütemmim cüzü) olduğu, bu sebeple ilamlarda açıklanması ve kime yükletileceğinin belirtilmesi gerektiği, yargılama giderleriyle ilgili kararların da Yargıtay incelemesine tabi olup kendiliğinden temyiz yeteneğinin bulunduğu” sonucuna ulaşılmıştır.
Kanuni düzenlemeler ve içtihadı birleştirme kararı ışığında, hükmün tamamlayıcı parçası olan yargılama giderleri hüküm ve kararlarda gösterilmeli ve giderlerin kim tarafından karşılanacağı da belirtilmelidir. Bu kapsamda mahkemece yargılama giderlerinden olan avukatlık ücretlerinin de kararda gösterilmesi ve ücretlerin hangi tarafça karşılanacağının belirtilmesi gerekmekte olup, aksine bir uygulama 5271 sayılı CMK’nun 324. maddesine aykırılık oluşturacaktır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da aynı husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, avukatlık ücreti yargılama giderlerinden olmakla birlikte, Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de vekâlet ücretinin kişisel hak olma niteliğini değiştirmemektedir. Nitekim aynı maddenin dördüncü fıkrasında da devlete ait yargılama giderlerine ilişkin kararların Harçlar Kanununa, kişisel haklara ilişkin kararların ise İcra ve İflas Kanununa göre yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır.
05.03.1935 gün ve 111-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile; “Bir ceza hükmüne karşı yapılan temyiz, o ceza hükmüne dahil olan muhakeme masraflarına da şamil olmakla muhakeme masraflarına müteallik kararlar da temyiz tetkikatına tabi olacağı ve bu kabil kararların re’sen de temyiz kabiliyetinin bulunduğu”na karar verilmiştir. Ancak, kişisel hakka ilişkin kanuna aykırılıkların Yargıtay tarafından bozma konusu yapılabilmesi için, hükmün hak sahibi tarafından temyiz edilmiş olması gerekir. Bu nedenle, kişisel hakka ilişkin olan vekâlet ücretine katılanın aleyhine olacak şekilde noksan hükmedilmesi ve hükmün sadece sanık tarafından temyiz edilmesi hâlinde, aleyhe bozma yasağı nedeniyle bu husus bozma konusu yapılamayacak, hükmün yalnız katılan veya vekili tarafından vekâlet ücretine hükmedilmediğinden bahisle temyiz edilmesi ve hükmün esasına yönelik temyiz başvurusu bulunmaması hâlinde ise, temyiz incelemesi vekâlet ücreti ile sınırlı olarak yapılacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan sanık hakkında beraat hükmü kurulan ve kendisini vekille temsil ettiren katılanın lehine vekâlet ücretine hükmedilmeyen olayda; katılan vekilince hükmün “…hakkımızda vekâlet ücretine hükmedilmemesi yönünden yerel mahkeme kararının bozulması vekil sıfatıyla arz ve talep olunur” şeklinde yalnız vekâlet ücretine hükmedilmediğinden bahisle temyiz edilmiş olduğu ve hükmün esasına yönelik temyiz başvurusunun bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz incelemesinin yalnız vekâlet ücretiyle sınırlı olarak yapılabileceği gözetilmeden, vekâlet ücreti yönünden inceleme yapılmaksızın hükmün esasına yönelik inceleme yapan Özel Daire kararında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, vekâlet ücretiyle sınırlı olarak temyiz incelemesi yapılması amacıyla dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 04.10.2017 gün ve 26334-10219 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, vekâlet ücretiyle sınırlı olarak temyiz incelemesi yapılması amacıyla Yargıtay 18. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.