Ölü kişi aleyhine dava açılması mümkün olmadığı gibi ıslah yoluyla dahi olsa mirasçıları davaya dahil edilmek suretiyle davanın yürütülmesine olanak yoktur.
1. Hukuk Dairesi 2019/444 E. , 2021/966 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda ilk derece mahkemesince davanın reddine dair verilen kararın davacılar tarafından istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın usulden reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.02.2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat … ile temyiz edilen davalılar vekili Avukat … geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen dahili davalı … ve diğerleri gelmedi, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları …’in paydaşı olduğu 1182 ada 42 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payının mirasçılara intikali için davalı …’in kendilerinden vekaletname aldığını, ancak intikalleri gerçekleştirdikten sonra aynı tarihte miras paylarını davalılar….ile İ…e satış suretiyle devrettiğini, bu devir nedeniyle miras payları karşılığı herhangi bir ödeme de yapılmadığını, davalı …’in vekalet görevini kötüye kullandığını, diğer davalıların da vekille el ve işbirliği içerisinde bu işlemlere katıldıklarını ileri sürerek dava konusu taşımazın davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde bedelin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılardan Talip ve Tahsin, taşınmazı bedeli karşılığı satın aldıklarını, davacıların payına isabet eden 60.000.TL’yi ödediklerini, davacıların rızaları ile paylarını devrettiklerini belirterek davanın reddini savunmuşlar, diğer davalılar davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, dava şartlarınn oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, verilen karara karşı istinaf talebinde bulunulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, somut olayda davacı tarafından vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki sebebine dayalı olarak pay oranında açılan davanın dinlenme olanağının bulunmadığı, mahkemece davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu gerekçesi ile, davacılar vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1.b.2 maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına ve davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1940 doğumlu mirasbırakan …’in 13.09.1989 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak dava dışı eşi … davacı kızları Gülfen ve Nezahat, davalı oğulları Talip, … ve İbrahim ile dava dışı oğlu Galip’in kaldıkları, davalılardan ….’in davalı …’in oğlu olduğu, murisin çocuklarından davalı olarak gösterilen …’in 2014, İbrahim’in ise 2009 yılında (dava açılmadan önce) öldükleri, … ve …mirasçılarının yargılama aşamasında davaya dahil edildikleri, davacıların Kadıköy 23.Noterliğinin 27.12.2007 tarih ve 23034 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile mirasbırakandan kalan dava konusu 1182 ada 42 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak intikal ve satış işlemlerini gerçekleştirmek üzere davalılardan Tahsin’i vekil olarak tayin ettikleri, çekişme konusu taşınmazdaki muris Zekai adına kayıtlı ½ payın 10.1.2008 tarihinde mirasçıları olan eşi ve çocuklarına intikal ettiği, intikal işleminde davacılar ve dava dışı mirasçı Güllü adına vekaleten davalı …’in hareket ettiği, daha sonra 11.1.2008 tarihli satış işlemi ile dava dışı Güllü adına kayıtlı 1/8 payın ve davacılar adlarına kayıtlı 1/16’şar payların eşit olarak davalılar …, İbrahim ve Talip’e devredildiği, söz konusu satış işleminde de yine davalı …’in davacılar ve dava dışı Güllü’ye vekaleten işlemi gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki; çekişme konusu 42 parsel sayılı taşınmazın vekil Tahsin aracılığıyla davacılar adına intikal işlemi gerçekleştirildikten (yani davacıların her birinin payları belli olacak şekilde tapu kaydı oluştuktan) sonra diğer davalılar …,İbrahim ve Talip’e (davacıların paylarının) satış yolu ile devredildiği ve bu durumda davacıların kendi haklarına istinaden dava açtıkları hususları sabittir. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesince, mirasçıların terekede elbirliği halinde malik oldukları ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların tereke adına açılması gerektiği, mirasçılardan bir bölümünün payları oranında açtıkları davanın dinlenilmesine olanak bulunmadığı gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Öte yandan, 04/05/1978 tarih, 4/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da düzenlendiği üzere ölü kişi aleyhine dava açılması mümkün olmadığı gibi ıslah yoluyla dahi olsa mirasçıları davaya dahil edilmek suretiyle davanın yürütülmesine olanak yoktur.
Somut olayda davalı olarak gösterilen …’in 05.05.2009 ve …’in ise 04.12.2014 tarihinde öldükleri, davanın ise 20.04.2015 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Dava konusu olayda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124.maddesini uygulama olanağı da yoktur.
Ayrıca Bölge Adliye Mahkemesi tarafından dava usulden reddedilmiş olmakla, davalılar Tahsin ve Talip yönünden işin esasına ilişkin araştırma ve incelemenin yapılmamış olduğu da açıktır.
Hal böyle olunca, davalılardan … ve ..mirasçıları hakkındaki davanın taraf sıfatı yokluğundan reddedilmesi, diğer davalılar ..ve .. hakkında ise yukarıda belirtilen açıklamalar ve ilkeler gözönüne alınarak araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371/1-a maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nin 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacılar vekili için 3.050,00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalılar ve dahili davalılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23/02/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.