Av. Ünal Göktürk

Bakırköy Hukuk Bürosu

Borçlu satım ilişkisinden kaynaklı borcu ödediğini iddia ediyorsa bu durumda alacağın varlığını kanıtlanmış olur ve borçlu borcu ödediğini kanıtlamakla yükümlü hâle gelir.

Hukuk Genel Kurulu         2017/894 E.  ,  2020/942 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi


1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; mal satışından kaynaklanan faturaya dayalı alacağın tahsili için girişilen icra takibine davalı tarafından haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, davalının alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin tescil yeri Adana olduğu için eldeki davada Adana icra daireleri ve mahkemelerinin yetkili olduğunu, taraflar arasındaki alışveriş bedelinin 12.867,52TL olmayıp yalnızca 10.144TL olduğunu, 10.000TL müşteri bonosunun davacıya teminat olarak verildiğini, davacı ile müvekkili şirket arasındaki alışveriş bedeli olan 10.144TL’nin ise müvekkili şirkete borçlu bulunan ve üçüncü şahıs konumundaki Mete Tekstil San. Tic. Ltd. Şti. tarafından davacı tarafa 25.04.2011 ve 07.06.2011 tarihli dekontlarla ödendiğini savunarak davanın reddi ile %20 kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.12.2013 tarihli ve 2012/557 E., 2013/699 K. sayılı kararı ile; 24.10.2013 tarihli duruşmada bilirkişi incelemesine karar verilmiş olup, iddiasını ispat ile yükümlü olan davacı tarafa bilirkişi ücreti yönünden eksik kalan avansı yatırması için iki haftalık kesin süre tanındığı, bu süre içerisinde ücretin yatırılmamış olması nedeniyle davacı tarafın bilirkişi incelemesinden vazgeçmiş sayılarak dosya içerisinde bulunan delillerin incelenmesi ile yetinildiği, dosya kapsamında ise iddianın ispatına yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle ispatlanamayan davanın ve davalı tarafın kötü niyet tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 14.04.2014 tarihli ve 2014/4785 E., 2014/7173 K. sayılı kararı ile; “…Davanın temelini oluşturan icra takibinde bir adet faturaya dayanılmış, davalı gerek icra takibine yönelik itirazında gerekse yargılama sırasında verdiği dilekçelerinde takip ve dava konusu edilen fatura bedelini ödediğini savunmuştur. Bu durumda mahkemece somut olay bakımından ispat külfeti ödeme savunmasında bulunan davalıda olduğu hâlde mahkemece ispat külfetinin tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.11.2014 tarihli ve 2014/507 E., 2014/585 K. sayılı kararı ile; önceki karardaki gerekçeler tekrar edilerek ve “…Davacı vekili, dava dilekçesinde, davalı şirkete müvekkili tarafından satılan ürünlerin bedeli olan 12.867,52TL’yi alamadıklarını iddia etmiş olup, davalı vekili ise, yapılan alışveriş nedeniyle ödenmesi gereken tutarın 10.000TL olup, bu miktarın da davacı şirkete verilen senetle ödenmiş olduğunu savunarak ödeme dekontları sunmuştur.
Davacı vekili tarafından bu savunmaya karşılık olarak, replik dilekçesinde, dava dışı şirket tarafından yapılan ödemenin davalı şirketin savunmasında adı geçen senet nedeniyle yapılan bir ödeme olduğunu, oysa bu davanın konusunun ticari işten kaynaklandığını iddia etmiştir. Bu durumda, davacı şirket davalı şirket tarafından verilen senedi ve bu senet nedeniyle dava dışı şirket tarafından yapılan ödemeyi almış olduğunu benimsemiş olup, verilen senet ile yapılan ödemelerin başka bir ilişkiden kaynaklandığını ileri sürmesi nedeniyle ispat yükü davacı şirket üzerinde kalmaya devam etmektedir.
Kaldı ki, davacı şirket, taraflar arasındaki satım ilişkisinin 12.867,52TL bedelli olduğunu iddia etmiş olup, davalı şirket ise ilişkinin 10.000,00 TL bedelli olduğunu savunmuştur. Bu durumda her iki bedel arasındaki fark tutarı olan 2.867,52 TL yönünden ticari ilişkinin ve alacağın varlığı konusunda da ispat yükü davacı şirkettedir…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada ispat yükünün davanın taraflarından hangisine ait olduğu noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
13. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) Alacaklının, itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurmaması,
iv) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
14. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
15. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
16. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
17. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada, ticari nitelikteki satış sözleşmesi nedeniyle düzenlenen faturaya dayalı alacağın tahsili için girişilen icra takibine vâki itirazın iptali talep edilmiştir.
Davalı taraf 12.04.2013 tarihli cevap dilekçesinde taraflar arasındaki ticari satış bedelinin 12.867,52TL olmayıp 10.144TL olduğunu ve ödendiğini; 17.09.2012 tarihli icra takibine itiraz dilekçesinde ise takibe dayanak yapılan faturadan kaynaklı tüm borç miktarının takip alacaklısına çeşitli yollarla ödenmiş olduğunu ve yine 12.11.2013 tarihli beyan dilekçesinde de icra takibinin dayanağı olarak gösterilen fatura bedelinin ödendiğini bildirmiştir.
18. Davalının açıklanan savunması, borcun kaynağını oluşturan olgunun (satım akdinin) ve bundan doğan borcun varlığının kabulünü içermekle birlikte, bu borcun ödendiği yönündedir. Bu durumda, davalı borcu ödediğine ilişkin savunmasını kanıtlamakla yükümlüdür. Eş söyleyişle, somut olayda ispat külfeti davalıya aittir. Davacı, davalının bu kabul beyanı nedeniyle alacağının varlığını kanıtlamak yükümlülüğünden kurtulmuş; buna karşılık davalı, borcu ödediğini kanıtlamakla yükümlü hâle gelmiştir.
19. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
20. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.11.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

);