Davanın bir kez takipsiz bırakılması, avukatı azletmek için yeterli bir sebep değildir.
13. Hukuk Dairesi 2014/4237 E. , 2014/19658 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Antalya 2. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 07/03/2013
NUMARASI : 2010/995-2013/254
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı avukat, davalının vekili sıfatı ile boşanma davası açtığını, dava esnasında hükmedilen tedbir nafakasının tahsili için icra takibi başlattığını ancak davalı tarafından haksız azledildiğini, vekalet ücretinin ödenmediğini, akdi ve karşı yan vekalet ücretinin tahsili için başlatılan icra takibine de haksız itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptaline ve %40 icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının boşanma davasının bir duruşmasına girmediğini, davanın HUMK’nun 409. maddesi uyarınca işlemden kaldırılmasına karar verildiğini, davacının yargılamanın uzamasına sebep olduğunu, vekalet ücreti karşılığında bono verildiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, icra takip dosyasında itirazın iptali ile 2.158-TL asıl alacak, 112,10-TL işlemiş faiz yönünden takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, alacak likit olduğundan asıl alacak üzerinden hesaplanan %40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Avukatın, vekil olarak borçları, Borçlar Kanunu’nun 389. ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan Kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanunu’nun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanunu’nun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Avukat bu durumda ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.
Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; davacının 28.04.2008 tarihli vekaletname ile davalının vekillik görevini üstlendiği, davalının eşine karşı boşanma davası açtığı ve hükmedilen tedbir nafakasının tahsili için icra takibi başlattığı ancak 02.10.2009 tarihli azilname ile “görülen lüzüm üzerine ve 17.09.2009 tarihli boşanma davası duruşmasına mazeret sunmadan girmeyerek davanın düşmesine neden olduğu” gerekçesiyle azledildiği hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı noktasında olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi Mehmet Altunkaya’nın 25.02.2013 tarihli bilirkişi raporundan davacının Antalya 1. Aile Mahkemesi’nin 2008/1404 sayılı dosyasının 17.09.2009 tarihli duruşmasına katılmadığı ve dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, ertesi gün davacının davalının vekili sıfatı ile davayı yenilediği, davalının bu durumda bir zararının bulunmadığı ancak vekiline olan güveninin sarsıldığı, azlin haklı olduğu, azile neden olan davranışıyla davalıya zarar vermeyen davacı avukatın azil tarihine kadar sarfettiği emek ve mesaiye karşılık olarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre adalete uygun bir avukatlık ücretine hak kazanacağı gerekçesiyle vekalet ücreti hesaplanmış ve mahkemece de bu rapor hükme esas alınmıştır. Davacı avukatın Antalya 1. Aile Mahkemesi’nin 2008/1404 Esas sayılı dava dosyasında davalının vekili olarak dava dilekçesini hazırladığı, delil listesi verdiği, 27.02.2009 ve 12.05.2009 tarihli duruşmalara katıldığı, ara kararı ile verilen nafaka için icra takibi başlattığı ancak 17.09.2009 tarihli celseye katılmadığından davanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, 23.09.2009 tarihinde davacı tarafından verilen dilekçe ile yenilendiği, duruşmasının 23.12.2009 tarihine bırakıldığı anlaşılmaktadır. Davanın bir aylık harç ödemeden yenileme müddetinde yenilenmesi nedeniyle davalının herhangi bir hak kaybının ve bu nedenle bir zararının doğmadığı dikkate alındığında davanın bir kez takipsiz bırakılmasının davacı avukat hakkındaki güvenin sarsılmasına neden olacak bir tutum ve davranış olarak kabulü mümkün değildir. Hal böyle olunca davacının haksız olarak azledildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece, yukarıdaki açıklamalar ışığında davacının haksız azledildiği gözetilerek, gerekirse konusunda uzman bir bilirkişiden de rapor alınarak tarafların talepleri değerlendirilmeli ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Aksi düşüncelerle ve yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
2-Bozma nedenine göre tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA,(2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalının ve davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 19.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.