Yargıtay Kararı

Dilekçede belirsiz alacak davası belirtilmeyen davalar kısmi alacak davası olarak görülür.

Dilekçede belirsiz alacak davası belirtilmeyen davalar kısmi alacak davası olarak görülür.

22. Hukuk Dairesi         2017/27204 E.  ,  2020/1882 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, müvekkilinin alım satım konusu araçlar üzerinde mekanik müdahale yapılıp yapılmadığı, hasara uğrayıp uğramadığı, yapılan tamirat ve parça değişimin olup olmadığı vs konularda uzman olarak tespit yaparak güvenilir bir şekilde tarafların mağduriyetine mahal vermeden alım-satım yapılmasını sağladığını, işyerinde 2011 yılında 4.800,00 TL aylık ücret ile çalıştığını, davalının kıdem tazminatı ödemeden iş sözleşmesini sonlandırmak için sürekli ve kasıtlı psikolojik baskı yaptığını, sebepsiz azarlamalarla tahkirde bulunduğunu, işyerinde dışlandığını, aşağılandığını, bu muamelelerle yıldırılmak suretiyle işyerinden uzaklaştırılarak haksız yere iş sözleşmesinin feshedildiğini, işyerinde haftanın altı günü saat 08.00-20.00 ila 21.00 arasında, haftanın yedi günü açık olan işyerinde pazar günlerinde de saat 08.00-19.00 ila 20.00 arasında çalıştığını, yıllık izinlerini kullanmadığını, ücretlerinin ödenmediğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile birlikte bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının iddia ettiği ücretin ödenmediğini, davacının eksper olmadığını, getir-götür işleri yaptığını, asgari ücretle çalıştığını, kendisinin 9. İş Mahkemesinin 2014/491 esasına kayıtlı dosyasında davalı şirkete karşı dava ikame eden davacının tanığı olarak o davanın davacısı işçinin “eksperlik yaptığını, aldığı maaşı bilmediğini, cüzi bir maaş aldığını, kendisinin de satış elemanı olduğunu..” ifade ettiğini, kendi beyanın da bile eksperlerin cüzi bir maaş aldığını beyan ettiğini, davacı işten ayrılmak isteyince hak kazanmadığı halde, işverenin iyi niyet sonucu kıdem ve ihbar tazminatı imzası karşılığı ödediğini, yıllık izinlerini kullandığını, işyerinde getir-götür işleri yapan davacının saat 09.00-18.00 ila 18.30 arasında çalıştığını, fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil çalışması yapmadığını, yıllık izin hakkı kalmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının tüm,davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacıya ödenen aylık ücretin miktarı konusundadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 401. maddesine göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, asgari ücretten az olmamak üzere emsal ücret göz önünde tutularak belirlenir.
Çalışma hayatında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek, ilgili işçi ve işveren kuruluşları ile Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı internet sitesinde bulunan “Kazanç bilgisi sorgulama” ekranından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir olgusu mahkemece re’sen araştırılmalıdır.
Somut uyuşmazlıkta, davacı aylık net 4.800,00 TL ücretle çalıştığını iddia etmiştir. Davalı taraf, davacı iddialarının doğru olmadığını, davacının işyeri kayıtlarına ve ücret bordrolarına göre asgari ücret karşılığı çalıştığını savunmuştur. Davacı tanıklardan bir tanesi davacının ne kadar ücret aldığını bilmediğini ancak 2012-2013 yıllarında 3.500,00 TL ücret aldığını söylediğini beyan ederken diğer davacı tanığı davacının ücretini bilmediğini ifade etmiştir. Davalı tanıkları da davacının ücretini bilmediklerini beyan etmişlerdir. Mahkemece yapılan emsal ücret araştırmasında … Ticaret Odası ücretin asgari ücret olabileceğini bildirmiştir. Mahkemece davalı işverenin bankaya hitaben yazdığı yazıda belirttiği ücret olan net 4.800,00 TL dikkate alınarak bu ücret üzerinden yapılan hesaplamalara göre alacaklar hüküm altına alınmıştır. İşverence Türk Ekonomi Bankası (TEB) Bankasına hitaben yazılan yazının ücretin ispatı konusunda delil olarak dikkate alınamayacağı, böylece davacının iddia ettiği ücreti kanıtlayamadığı açıktır. Davacının başka bir dosyada tanık olarak beyanında satış elemanı olduğu yönündeki beyanıda dikkate alınarak tam görev tanımı belirlenerek emsal ücret araştırması buna göre yapılmalıdır. Emsal ücret araştırması cevabı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle davacının aylık ücreti belirlenmeli ve hesaplamalarda bu miktar esas alınmalıdır.
3-Taraflar arasında davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Davacı, dava dilekçesinde açıkça belirsiz alacak davası açtığını belirtmeden fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle kısmi olarak bildirdiği alacakların tahsilini talep etmiştir. Sonrasında da tam ıslah yapılarak usulüne uygun bir şekilde dava belirsiz alacak davasına dönüştürülmemiştir. Mahkemece, davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesine göre belirsiz alacak davası olduğu belirtilerek hüküm kurulmuştur. Davanın belirsiz alacak davası olarak açılmadığı açıktır.Hal böyle olunca, Mahkemece davanın kısmi dava olduğu dikkate alınarak, kısmi davaya ilişkin kurallara göre görülüp sonuçlandırılması gerektiğinin gözetilmemesi hatalı olmuştur.
Yukarıdaki açıklamalardan sonra, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Bu halde davalı tarafın ıslah dilekçesine karşı ileri sürdüğü zamanaşımı def-i dikkate alınmaksızın karar verilmesi hatalı olmuştur.Ayrıca talep edilen ihbar tazminatı ve yıllık izin alacağı bakımından talep edilen miktar açısından dava tarihinden, bakiye kısmı için ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi de hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 06.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi

);