Bölge Adliye Mahkemesi Kararı

Hakim tarafından tayin edilen sürelerin adli tatil nedeniyle uzaması mümkün değildir.

Hakim tarafından tayin edilen sürelerin adli tatil nedeniyle uzaması mümkün değildir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı –

İstanbul BAM, 13. HD., E. 2017/832 K. 2018/206 T. 14.3.2018

İNCELENEN DOSYANIN

MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi

TARİH : 07/12/2016

NUMARASI : 2015/844 Esas 2016/1001 Karar

DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)

İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:

Davacılar vekili dava dilekçesi ile; Davalıların ortakları olduğu …Şti’nin joint venture ortakları olarak, Adana- İncirlik Amerikan üssünde Amerikan hükümetinden ihale alarak 105 adet villa inşaat üstlendiğini, …Ltd Şti’den oluşan iş ortaklığına karşı müvekkili davacılar tarafından açılan işçilik alacaklarına ilişkin davalar nedeniyle iş ortaklığını oluşturan şirketlerin mahkeme hükmüyle müştereken ve müteselsilen sorumlu kılındığını, kesinleşen ilamlara dayanan icra takipleri de kesinleşmesine ramen davalıların ortağı olduğu borçlu şirketlerin borçlarını ödemediğini, müvekkili davacıların alacağının davalılardan …ı’nın % 100 pay sahibi olduğu …. Şti’nden ve diğer davalılardan ortağı olduğu …A.Ş.’ den tahsil imkanı kalmadığını, şirket merkezlerinde yapılan hacizler, tapu sicil müdürlüklerine, bankalar muhtelif kurumlara yazılan haciz müzekkereleri sonucunda; şirketlerin adına herhangi bir menkul ve gayrimenkul olmadığının tespit edildiğini ve şirketlerin mevduatına rastlanmadığını, müvekkillerin alacaklarının, borçlu şirketlerden tahsil edilme imkanının kalmadığının açıkça ortaya çıktığını, dava konusu olaya 6102 sayılı TTK 553 maddesi uygulanmak suretiyle, şirket ortaklarının doğrudan sorumluluğu cihetine gidilmesi gerektiğini, davalıların ortağı olduğu borçlu şirketlerin şu anki ana sermaye yapısının müvekkillerin alacaklarını karşılamaya yetecek derecede olmadığı gibi şirketlerin adına taşınmaz, menkul, alacak hakkı, banka hesabı vs. gibi hiçbir malvarlığını bulunmadığını, bu konuyla ilgili şirket kurucusu davalıların, bu eylemlerinin TTK’nun “Belgelerin ve beyanların kanuna aykırı olması ” başlıklı 549.maddesine ve ” sermaye hakkında yanlış beyanlar ve ödeme yetersizliğinin bilinmesi ” başlıklı 550.maddesine açıkça aykırı davrandıklarını, bu durumda dava konusu olaya 6102 sayılı TTK 553 vd. Maddeleri uygulanmak suretiyle borçlu şirketlerin ortakları olan davalılar müvekkil işçilerin alacaklarına karşı kendi şahsi malvarlıklarıyla sorumlu olduklarını, öncelikle 6102 sayılı TTK’nın 553 v.d. maddeleri nedeniyle borçlu şirketlerin ortaklarının dava konusu işçi alacaklarından müşterek ve müteselsil olarak şahsen sorumlu tutulmalarına ve 30.000,00.’TL nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, dava konusuna 6762 sayılı mülga TTK uygulanacak olduğu takdirde şirketlerin ortakları tarafından muvazaa ile boşaltılmış ve herhangi bir malvarlığının bulunmaması, yine şirket ortaklarının şahsi malvarlıklarının aşırı oranda artması ve işçi alacaklarını fazlasıyla karşılamaya yeter durumda olması nedeniyle, tüzelkişilik perdesinin kaldırılarak, davalı şirketlerin ortaklarının işçi alacaklarından sorumlu tutulmalarına ve işçi alacakları toplamı olan 30.000.TL’ nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılardan…vekilleri cevap dilekçesi ile; bir alacağın küçük parçalara bölünerek, her parça için ayrı dava açılmasında korunmaya değer bir hukuki yararın olmadığını, huzurdaki davada haksız surette müvekkillerinin şahsi malvarlığına yürüme imkanı elde edilmeye çalışılmakta iken, davanın müvekkillerinin şahsi malvarlığını ciddi olarak tehdit eden bir davanın sembolik bir rakamla ikame edilerek görülmesinin kötü niyetli olduğunu, açık olmayan talep sonucunun 42 adet davacı bazında tek tek somutlaştırılması ve açık şekilde belirtilmesinin zorunlu olduğunu, davada HMK 194 gereği hiçbir vakıanın delille desteklenmediğinin açık olduğunu savunarak, davacılar vekilinin kısmi dava açmakta hakuki yararı olmadığından, davanın HMK m.114/ ı- h ve HMK 115 f. 2 gereği hukuki yarar yokluğu nedeni ile usulden reddine, değil ise davasını tam dava olarak devam ettirmesi ve harcı tamamlatması konusunda davacı vekiline kesin süre verilmesine, açık olmayan talep sonucunun 42 adet davacı bazında tek tek somutlaştırılması ve açık şekilde belirtilmesi için davacıya kesin süre verilmesine, terditli taleplerin sadece biri üzerinden yatırılan harcın tamamlatılması için kesin süre verilmesine, davada HMK m.194 gereği somutlaştırma yükümlülüğünün yerine getirilmediği, hiçbir vakıanın delille desteklenmemiş olduğu, bu çerçevede davanın müvekkiller yönünden açılmamış sayılmasına, davacının terditli taleplerinden ilkini teşkil eden TTK m.553 vd. hükümlerine dayalı talebinin, TTK m. 556 hükmü ile öngörülen özel dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine, davacıların tüzel kişiliğin perdesinin aralanması hukuki sebebine dayalı fer’i talebinin ise, TTK’ da düzenlenen bir hüküm bulunmaması/mutlak ve nisbi ticari dava sayılmaması, temelinin haksız fiile dayanması, davacılar ile gerçek kişi davalılar arasında hiç bir akdi ilişkinin bulunmaması nedeni ile asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu, söz konusu talep hakkında tefrik ile görevsizlik kararı verilerek usulden reddine, davacılar vekilinin davasının zamanaşımı nedeni ile reddine, müvekkili yönünden haksız ve soyut davanın esastan reddine, HMK 329/1 gereği kötü niyetle ikame edilen haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar … vekilleri cevap dilekçesi ile; Davacılar vekilinin taleplerinin hukuki dayanağı olarak 6102 sayılı yeni TTK 553.üncü maddesini gösterdiklerini ancak maddenin sorumluluk tevcihini Anonim Şirket görevlileri ile sınırlı tuttuğunu, şirketin ortaklarına yönelik bir sorumluluk olmadığını, davacıların müvekkillerinin alacak davasından ileri gelen kişisel sorumluluklarının 6102 sayılı TTK nın 553.ncü maddesine uygun bulunmadığı veya bu hüküm doğrultusunda sorumlu tutulmaları talebinde bulunduklarını, eski yasada 6102 sayılı yasanın 553.üncü maddesini karşılayacak bir hüküm bulunmadığını, ancak kamu alacaklarının tahsili konusunda bazı yasalarda istisnai ve münferit hükümler konularak yönetim kurulu üyelerinin şahsi sorumluluğuna gidilebildiğini, davacıların ilgili yasanın somut bir maddesine dayanarak iddialarını berraklaştırmak yerine muvazaa yoluyla şirketin içini boşalttıklarını, şirket ortaklarının mal varlığının aşırı oranda arttığı gibi hem soyut hem de gerçek dışı savlar ileri sürdüklerini savunarak, usul, esas ve zaman aşımı açısından dayanağı olmayan, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı… cevap dilekçesi ile; … terekesi bakımından tereke temsilcisinin davaya dahil edilmesi talebinin olduğunu, davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı olmadığından, herbir davacının, ayrı ayrı alacak miktarını beyan edip, harcını yatırması gerektiğini, belirsiz alacak davacı açılmasının usulsüz olduğunu, Yeni TTK hükümlerine göre davalı müvekkile sorumluluk yüklenmesine ve husumet yöneltilmesine yasal olanak bulunmadığını, davacıların alacağının,… Ortaklığına verdikleri hizmetlerden kaynaklandığı ve alacağın doğumunun 2009 yılı olduğunu, 6102 Sayılı TTK nun 2012 yılında yürürlüğe girdiğini ve 6103 sayılı Yürürlük ve Uygulama Kanunu’nun 2/a-b-c maddeleri gözetildiğinde; 2009 yılına ilişkin dava konusu ihtilafta, 6102 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına yasal olanak bulunmadığının açık olduğunu, davada ileri sürülen taleplerin, kurucu ortakların sorumluluğunu düzenleyen kanun hükümleri ile hiçbir ilgisinin olmadığının sabit olduğunu, 6102 sayılı Kanun’ un 553. maddesine dayanarak davalı …’a dava açılmasının ve husumet yöneltilmesinin bütün yönleriyle hiçbir mesnedi ve yasal dayanağının bulunmadığını savunarak davanın, husumet, hak düşürücü süre, zamanaşımı ve esastan reddine, karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ..cevap dilekçesi ile; …’ın şirket ortaklığı sebebiyle mirasçılarına intikal edecek şirkket hissesinden dolayı bir kısım davalılara husumet yöneltildiğini, … terekesinin temsilcisi …’ın davaya dahil edilmesini ve buna ilişkin usuli işlemlerin ikmalini talep ettiklerini, davalı Ülkü Yalçın’ın mirastan feragat sözleşmesi nedeniyle mirasçılık sıfatının ihtilaflı olduğunu, davalı ..’ın … şirketinin ortağı olmadığının sabit olduğunu, Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2010/783 Esas sayılı dava sonucunun beklenmesini talep ettiklerini, davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı olmadığından, herbir davacının, ayrı ayrı alacak miktarını beyan edip, harcını yatırması gerektiğini, yeni TTK hükümlerine göre davalı Ülkü Yalçın’a sorumluluk yüklenmesine ve husumet yöneltilmesine yasal olanak bulunmadığını, 6102 sayılı TTK nun 2012 yılında yürürlüğe girdiğini ve 6103 sayılı Yürürlük ve Uygulama Kanunu’nun 2/a-b-c maddeleri gözetildiğinde; 2009 yılına ilişkin dava konusu ihtilafta, 6102 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına yasal olanak bulunmadığının açık olduğunu savunarak, davanın, husumet, hak düşürücü süre, zamanaşımı ve esastan reddine, karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:

İlk Derece Mahkemesi 07/12/2016 tarih 2015/844 Esas 2016/1001 sayılı kararında;

“Dava dilekçesinde bulunması gereken hususların HMK nun 119. maddesinde düzenlendiği, bu maddeye göre dava dilekçesinde açık bir şekilde talep sonucunun belirtilmesi gerektiği, eksik olması halinde davacıya eksikliğin tamamlanması için bir haftalık kesin süre verileceği, bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılacağına karar verilmesi gerektiği yönünde düzenleme mevcut olduğunu, davacılar vekili tarafından 42 kişiden oluşan davacıların herbiri için iş mahkemesinde almış oldukları ilanlara dayanarak toplam 30.000 TL tutarlı bu davayı açtığı ancak hangi davacı için ne kadar istediği belirgin olmadığı gibi, her bir davacının alacağı ilama bağlı olduğundan alacak tutarlarının belli olduğu halde 30.000 TL nin tahsilinin talep edildiği, bu şekildeki talep yönünden her bir davacı için ne miktar kabul ya da ne miktar talebin reddedileceği hususunda hüküm kurulmasının mümkün olmadığı ” bu nedenle taleplerini somutlaştırması için davacıya kesin süre verildiği halde verilen kesin süre içerisinde işlem yapmadığı….”gerekçesi ile, tüm davacılar yönünden tüm davalılara karşı açılan davanın HMK nun 119/2 maddesine göre açılmamış sayılmasına karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:

Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile,

İlk derece mahkemesinin gerekçesinde “davacıya kesin süre verildiği halde verilen kesin süre içinde işlem yapmamıştır ” denilmiş ise de, mahkemenin bu husustaki 29.07.2016 tarihli tensip zaptının adli tatil içinde 12.08.2016 tarihinde tebliğ edildiğini, 2016 yılındaki adli tatil süresi bittikten sonra HMK 104 hükmüne uygun olarak 1 haftalık süre dolmadan 07.09.2016 tarihinde saat 10.15″te 3816100483 no”lu iş emriyle, mahkemenin öngördüğü gerekliliğin yerine getirildiğini, 07.09.2016 tarihinde sunulan dilekçede davacılardan … için davaya devam ettiklerini, diğer davacılar yönünden ise davayı atiye bıraktıklarının beyan edildiğini, bu nedenle mahkemenin karar gerekçelerinden birisi olarak ara kararı gereğinin yerine getirilmediği gerekçesinin yanlış olduğunu,

İlk derece mahkemesinin diğer gerekçe olarak “davacılar için kısmi dava açılamayacağı yönünden red” kararı verilmesinin de hukuka, kanuna aykırı olduğu gibi Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına da aykırı olduğunu,

İlk ilk derece mahkemesi karar gerekçesinin müvekkili davacıların Anayasal haklarının kısıtlanması, hak arama özgürlüğünün ortadan kaldırılması, yasalardaki boşlukları dolanarak işçinin emeğinin karşılığını vermekten imtina eden kötü niyetin korunması anlamına geldiğini ve bu durumun da Hukuk Devletinde kabul edilemez olduğunu,

İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

İNCELEME VE DEĞERLENDİRME:

Dava; davacıların, davalıların ortağı oldukları şirketlerden olan işçilik alacaklarının şirket ortaklarından tahsili istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, verilen karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

6100 Sayılı HMK’ nın 119/1.maddesinde dava dilekçesinde bulunması gereken hususları belirtmiş ve aynı maddesinin 2. fıkrasındada birinci fıkranın a,d,e,f,ve g bentleri dışında kalan hususların eksik olması halinde bir haftalık kesin süre verileceği ve bu süre içerisinde eksikliğin tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği hükme bağlanmıştır.

HMK’ nın 119/1. maddesinin (ğ) fıkrası açık bir şekilde talep sonucunun dava dilekçesinde gösterilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır.

İlk derece mahkemesince 29/07/2016 tarihli tensip tutanağının 1 nolu ara kararı ile ” dava dilekçesinde 42 davacı için 30.000 TL talep edildiği, ancak her bir davacı için ne kadar istendiğinin açık ve anlaşılır olmadığı gerekçesiyle, davacılar vekiline her bir davacı için talep edilen alacak tutarının açıklanması için 2 haftalık kesin süre verilmesine aksi takdirde HMK ‘nın 119/2.maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına” karar verildiği, ara kararın davacılar vekiline 12/08/2016 tarihinde tebliğ edildiği ancak davacı vekilinin bu ara karar karşı 07/09/2016 tarihinde dilekçe vererek “dava dilekçesinde belirtilen 30.000 TL’yi davacı … için talep ettklerini ve diğer davacılar tarafından açılan davaları ise atiye bıraktıklarını beyan etmiştir.

İlk derece mahkemesince davacılar vekiline çıkartılan tebligatın 12/08/2016 tarihinde yapıldığı, verilen iki haftalık kesin sürenin 26/08/2016 tarihinde sona erdiği, HMK’nın 104. maddesinde adil tatil nedeniyle uzayacak sürelerin kanunun tayin ettiği süreler olduğu, hakim tarafından tayin edilen sürelerin adli tatil nedeniyle uzamasının mümkün olmadığı, davacı vekilinin verilen kesin süreye rağmen ara karar gereğini gereği gibi yerine getirmediği, bundan ayrı olarak açıkladığını beyan ettiği talepler doğrultusunda bile hüküm kurulmasının mümkün olmadığı, şöyleki dava dilekçesinde talep edilen 30.000 TL’ nin davacı … için istendiğinin kabul edilmesi halinde diğer davacılar tarafından açılan dava değerinin ortadan kaldırıldığı, bu şekildeki talep yönünden her bir davacı için kabul ya da reddedilen miktarları tespit etmenin ve bu doğrultuda ilk derece mahkemesince hüküm kurmanın mümkün olmadığı bu nedenle ilk derece mahkemesinin davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararı usul ve yasaya uygun olduğun ve kamu düzenine de aykırı olmadığından davacılar vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b/1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,

2- Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90 TL istinaf karar harcından, istinaf aşamasında davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,50 TL’ nin davacı taraftan tahsili ile hazineye gelir kaydına,

3-Harçlar Kanunu gereğince davacı tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına,

4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacı üzerinde bırakılmasına,

5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,

Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 14/03/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

);