Yargıtay Ceza Genel Kurul Kararı

Muhataba yönelik değer yargısından ibaret olan sözler kaba söz kapsamında kaldığından hakaret suçunu oluşturmaz.

Muhataba yönelik değer yargısından ibaret olan sözler kaba söz kapsamında kaldığından hakaret suçunu oluşturmaz.

Ceza Genel Kurulu         2018/462 E.  ,  2020/143 K.

“İçtihat Metni”


Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 666-78

Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan sanık … (Ecevit) Toprak’ın TCK’nın 125/3-a, 125/4, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Karamürsel (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 28.03.2014 tarih ve 82-297 sayı ile verilen hükmün sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 11.10.2017 tarih ve 40646-10756 sayı ile;
”Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Bu şekilde kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir.
Olay günü sanığın, katılana söylediği kabul edilen ‘işini yapmıyor, karaktersiz herif’ şeklinde ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerinde hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, mahkûmiyet kararı verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Karamürsel Asliye Ceza Mahkemesi ise 07.02.2018 tarih ve 666-78 sayı ile;
“Sanık savunması, müşteki ve tanık ifadeleri, sanığa ait nüfus kayıt örneği ile adli sicil kaydı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar Karamürsel Kapatılan Sulh Ceza Mahkemesinin yukarıda belirtilen mahkûmiyet hükmü sanığın sabit görülen eyleminin hakaret suçunu oluşturmayacağından bahisle bozulmuş ise de sanığın sabit görülen Karamürsel Adliyesinde zabıt katibi olan katılana üstlendiği kamu görevi ile ilgili olarak ‘karaktersiz herif’ demek eylemi katılanın onur, şeref ve saygınlığını zedeler düzeyde mahkememizce değerlendirilmiştir. Sanığın bu sözleri eleştiri sınırını aşar mahiyettedir” gerekçesiyle bozma kararına direnerek sanığın önceden olduğu gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.05.2018 tarihli ve 25928 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daire’ye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince 20.09.2018 tarih ve 3676-11498 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
26.12.2013 tarihli tutanağa göre; Karamürsel Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/60 değişik iş numaralı dosyasında taraf olan sanık …’a adresinde bulunamaması nedeniyle bilirkişi raporunun tebliğ edilemediği, 25.12.2013 tarihinde dosyada taraf olmayan ve şirketin yetkilisi olduğunu söyleyen bir şahsın dosyadan bilirkişi raporunu istediği, kâtip olarak görev yapan katılan …’nin bu şahsa sanığın bizzat gelmesinin gerektiğini söylediği, 26.12.2013 tarihinde sanığın kaleme gelerek tanık kâtip …’dan bilirkişi raporunu istediği, ancak bilirkişi raporunun on beş sayfa olması nedeniyle mübaşir refakatiyle rapordan alabileceğinin söylendiği, kalem personeli olan mübaşirin izinli olması ve ceza mahkemesi mübaşirinin de duruşmada olması sebebiyle fotokopi için ceza mahkemesi mübaşiriyle birlikte dosyadan bilirkişi raporunun alınması gerektiği bilgisinin verildiği, bunun üzerine sanığın kalemden ayrıldığı, aynı gün saat 15:00 sıralarında yeniden kaleme gelen sanığın katılana hitaben “Benim dosyamı çıkart.” dediği, o sırada bir talimat evrakının UYAP iş listesinden silinmesi için “Haberci” isimli program üzerinden UYAP sorumlusu … ile görüşen katılanın “Şu anda bir görüşmem var beş dakika beklerseniz dosyanıza bakacağım” dediği, sanığın “Seni bekleyemem arkadaşım dosyama bak bende iş yapıyorum” diyerek sert bir şekilde kalem içerisinde konuşmalarına devam ettiği, katılanın “Ecevit bey işleminizi yapacağım sadece beş dakika bekleyin” demesi üzerine sanık “Bekleyemem kardeşim dosyamı çıkart seni mi bekleyeceğimi şimdi kaymakamın yanına gidiyorum, seni şikayet edeceğim” şeklinde yüksek sesle konuşmaya başlayınca yazı işleri müdürü tanık … tarafından yüksek sesle konuşulmaması, bir sorun varsa kendisine söylemesi gerektiğinin söylediği, sanığın “Ben buraya üç defa gelmek zorunda değilim, herkes işini yapacak, ben buradayım işte ne var?” diyerek bağırmaya devam ettiği, bu esnada kalemde “Ne oluyor?” diye çıkışmalar olunca sanığın katılana hitaben “İşini yapmıyor karaktersiz herif.” diyerek kapıyı kapatarak gittiği,
Katılan … aşamalarda; Karamürsel Adliyesi Asliye Hukuk Mahkemesinde zabıt kâtibi olarak çalıştığını, 26.12.2013 tarihinde saat 15.00 sıralarında, Asliye Hukuk Mahkemesi kaleminde görevini ifa etmekteyken, sanık Ecevit’in kaleme geldiğini, bu sırada UYAP görevlisi ile görüşmekte olduğunu, sanığın kendisine “Benim burada bir dosyam var çıkartır mısın?” şeklinde talepte bulunduğunu, kendisinin de “Beş dakika bekleyebilir misiniz? İşim hâlledeyim çıkartacağım.” dediğini, ancak sanığın “Ben bekleyemem kardeşim işim acele.” diye cevap verdiğini, kendisin ise “Ben sizin kardeşiniz değilim.” diye karşılık verdiğini, bu sırada kalemde bulunan müdürün sanığa sakin olmasını söylediğini, bunun üzerine sanığın kendisine hitaben “Ben sizi kaymakamlığa şikâyet edeceğim.” dediğini, kendisin de “Şikayet hakkınız vardır tabi edebilirsiniz.” diye cevap verdiğini, bu arada kalemde bulunan hâkime hanım Sema Atay Birinci’nin sanığa agresifliğinin nedenini sorduğunu, sanığın hâkime hanıma hitaben “Biz de işlerimizi yapıyoruz bizim de işlerimiz var.” dedikten sonra kapıyı vurarak çekip gittiğini, giderken de “İşini yapmıyor, karaktersiz herif.” diye söylendiğini, bir müddet sonra sanığın tekrar kaleme geldiğini, yine agresif tavırlarına devam ettiğini, kendilerine hitaben işlerini yapmakla yükümlü olduklarını hoş olmayan kaba bir tavırla ifade ettiğini, sonra tanık Şükrü’nün sanığa istemiş olduğu raporu verdiğini,
Tanık … aşamalarda; Karamürsel Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptığını, katılanın mahkeme kaleminde kâtip olarak çalıştığını, olay günü sanığın kaleme gelerek katılandan mahkemelerinde bulunan dosyasını çıkartmasını istediğini, katılanın sanığa beş dakika beklemesi gerektiğini, işlerini hâlledince ve mübaşir gelince dosyasını çıkartacağını söylediğini, sanığın buna rağmen sabırsız ve agresif tavırlarla tekrar tekrar aynı talepte bulunduğunu, kendilerini kaymakamlığa şikayet edeceğini söylediğini, bunun üzerine kendisinin sanıkla muhatap olarak kaymakamlığın mahkemelerle ilgili bir yetkisi olmadığını, eğer kâtiple ilgili bir şikâyeti varsa kendisine anlatabileceğini, kalemin amirinin kendisinin olduğunu açıkladığını, ardından sanığın daha da agresifleştiğini, kapıya doğru yöneldiğini, dışarıya çıkarken katılana hitaben “İşini yapmıyor karaktersiz herif” dediğini ve kapıyı çarparak kalemden çıktığını,
Tanık … aşamalarda; Karamürsel Asliye Hukuk Mahkemesinde zabıt kâtibi olarak görev yaptığını, olay günü sanığın kaleme geldiğini ve katılandan dosyasını çıkartmasını istediğini, katılanın sakin bir tavırla sanıktan beş dakika beklemesi gerektiğini, işleri bitince dosyayı kendisinin çıkartacağını söylediğini, buna rağmen sanığın agresif ve sabırsız tavırlarıyla aynı taleplerini yinelediğini, katılana doğru yürüdüğünü, el kol hareketleri yaptığını, katılanı kaymakama şikâyet edeceğini söylediğini, bunun üzerine tanık İzzet’in sanığa müdahale ederek bir sorun varsa kendisine söylemesi gerektiğini açıkladığını, ardından sanığın kalemden çıkarken katılana hitaben “İşini yapmıyor karaktersiz herif.” dediğini, katılanın bu olay sırasında soğukkanlılığını koruduğunu,
Tanık … aşamalarda; Karamürsel Asliye Hukuk Mahkemesinde zabıt kâtibi olarak görev yaptığını, 25.12.2013 tarihinde mahkeme kalemine ismini bilmediği erkek bir şahsın gelerek 2013/60 değişik iş sayılı dosyada karşı taraf olan sanık adına dosyadaki bilirkişi raporunun bir örneğini katılan …’dan istediğini, bu şahsın sanığın vekili veya kanuni temsilcisi olmaması nedeniyle kendisine örnek veremeyeceklerini söylediklerini, ertesi gün saat 09.30 sıralarında sanığın bir önceki gün kaleme göndermiş olduğu çalışanıyla birlikte kaleme geldiğini, kendisinden 2013/62 değişik iş numaralı dosyadaki bilirkişi raporunu istediğini, dosyayı kontrol ettiğinde sanığın isminin dosyayla bir alakasının olmadığını tespit ederek örnek veremeyeceğini söylediğini, sanığın “Dün vardı da bugün nasıl olmaz?” diyerek agresif tavırlarla cevap verdiğini, sanığın kimlik numarası ile sorgulama yaptığında dosya numarasını yanlış söylemiş olduğunu, aslında 2013/60 numaralı dosyadan örnek istediğini anladığını, dosyayı kontrol ettiğinde bilirkişi raporunun en az on beş sayfa olduğunu gördüğünü ve bu yüzden mübaşir ile fotokopi çektirmeleri gerektiğini söylediğini, mübaşir izinde olduğu için ve Asliye Ceza Mahkemesi mübaşiri de duruşmada olduğu için sanığa öğleden sonra gelmesinin söylendiğini, öğleden sonra saat 15.00-16.00 sıralarında sanığın kaleme geldiğini, o sırada herkes bir işle meşgul olduğu için doğrudan katılan ile konuşmaya başladığını, sanığın katılana “Dosyamı çıkartsana” dediğini, katılan da o sırada bir işle uğraştığı için “Beş dakika beklerseniz işimi bitirip sizinle ilgileneceğim.” dediğini, bunun üzerine sanığın agresif tavırlarla ve bağırarak “Ben her gün buraya mı geleceğim, bizimde işimiz var, sizi gidip kaymakama mı şikayet etmek gerekiyor?” dediğini, sanığı sakinleştirmeye çalışsalar da agresif tavırlarına devam ettiğini, bu sırada yazı işleri müdürünün araya girerek sanığa “Bir şikayetin varsa bana söyle, buranın yetkilisi benim.” dediğini, kendisinin de açıklamalar yapmaya çalıştığını, dosyada sanığa bilirkişi raporunun tebligat ile gönderildiğini ancak adresinde bulunamadığı için eline ulaşmadığını, bu hususta üzerlerine düşeni yaptıklarını, buna rağmen neden böyle agresif davrandığını söylediğini, ardından sanığın herkesin içinde katılana hitaben “Karaktersiz herifsin.” dediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … (Ecevit) Toprak aşamalarda; tarafı olduğu bir davanın bilirkişi raporunu almak için dört gün üst üste Asliye Hukuk Mahkemesi kalemine gittiğini, mübaşirin dışarıda olduğunu ve geleceğini söyleyen kalem personelinin bu süreç içerisinde bilirkişi raporunu kendisine vermediğini, dördüncü günün sonunda tekrar kaleme gittiğinde katılanın kendisine hitaben “Çık dışarı bekle.” dediğini, kendisinin dört gündür geldiğini söyleyerek durumu anlattığını, katılanla tartıştıklarını, katılanın konuşmalarından ve davranışlarından rahatsız olduğunu, kendisine “Sizi Kaymakam’a şikayet edeceğim.” dediğini, bunun üzerine tanık yazı işleri müdürünün kendisini ezerek “Bir şikâyetin varsa bana ilet, ben buranın müdürü ve amiriyim.” dediğini, kalemde bulunan hâkime hanımın olaya müdahil olarak işini hâllettiğini, ardından da kalemden ayrıldığını, herhangi bir şekilde hakaret etmediğini,
Savunmuştur.
Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür. Demokrasinin “olmazsa olmaz şartı” olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır. İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.
Bu bağlamda;
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesinde;
“Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malûmat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını gerektirir.”,
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10. maddesinin birinci fıkrasında;
“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.” hükümlerine yer verilmiştir
Anayasamıza bakıldığında;
25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında;
“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
26. maddesinde, AİHS’nin 10. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” hükümleri yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi konuya ilişkin olarak; “İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ‘haber’ ve ‘düşünceler’ için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. Bu demektir ki, başka şeyler bir yana, bu alanda getirilen her ‘formalite’, ‘koşul’, ‘yasak’ ve ‘ceza’, izlenen meşru amaçla orantılı olmalıdır.” şeklinde görüş belirtmiştir (Handyside/ Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 07.12.1976). Görüldüğü gibi, Sözleşme’nin 10. maddesinin birinci fıkrası ile Anayasa’nın 25 ve 26. maddelerinde ifade (düşünce) hürriyeti en geniş anlamıyla güvence altına alınmıştır.
Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnalar dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.
Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.
Bu bağlamda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hakaret” başlıklı 125. maddesi;
“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK’dan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir (Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 430).
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.
Eleştiri ise herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.
Her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunlu olmakla birlikte, demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faaliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek de kaynağını Anayasadan alan düşünceyi açıklama özgürlüğünün sonucudur. Eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de eleştiri yapılırken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalıdır.
AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler eğer bir değer yargısı içermekte ve somut bir olgu isnadından bahsedilemeyecekse, değer yargılarını destekleyecek “yeterli bir altyapı”nın mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.
Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.
Öte yandan Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre “karakter” sözcüğünün; “Ayırt edici nitelik, bir bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen, üstün ana özellik, öz yapı, ıra, seciye.” gibi anlamlarının yanı sıra “Bireyin kendi kendine egemen olmasını, kendi kendisiyle uyum içinde bulunmasını, düşünüş ve hareketlerinde tutarlı, sağlam kalabilmesini sağlayan özellikler bütünü.” şeklinde anlamları bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Karamürsel Asliye Hukuk Mahkemesinin bir dosyasında taraf olan sanığın, dosyada bulunan bilirkişi raporundan örnek aldırmak için olay tarihinden bir gün önce başka bir şahsı Asliye Hukuk Mahkemesi kalemine gönderdiği, ancak bu kişinin, sanığın vekili ya da temsilcisi olmadığından bahisle kendisine ilgili evrakın verilmediği, olay günü sabah saatlerinde ise sanığın bizzat anılan Mahkeme’nin kalemine gelerek dosyadan bilirkişi raporu örneği istediği, ancak Mahkeme mübaşirinin izinli ve diğer mahkeme mübaşirinin de duruşmada görevli olması nedeniyle kendisinden öğleden sonra gelmesinin istendiği, bunun üzerine saat 16.00 sıralarında yeniden kaleme gelen sanığın zabıt kâtibi olarak çalışmakta olan katılandan dosyasını çıkartmasını istediği, katılanın ise o sırada “Haberci” isimli bilgisayar programı vasıtasıyla UYAP sorumlusu olan bir görevliyle yazışması nedeniyle sanıktan beklemesini istediği, sanığın ise bekleyemeyeceğini söylediği ve sanık ile katılan arasında tartışma çıktığı, sanığın katılanı kaymakamlığa şikâyet edeceğini belirtmesi üzerine yazı işleri müdürü olan tanık İzzet’in araya girerek sorun nedeniyle sanıktan kendisiyle muhatap olmasını istediği, ardından sanığın Mahkeme kaleminden çıkmak üzere kapıya doğru yöneldiği ve dışarıya çıkarken katılanı kastederek “İşini yapmıyor karaktersiz herif” dediğinin anlaşıldığı olayda;
Sanığın tarafı olduğu bir dava dosyasından sadece bir evrak fotokopisi alabilmek için aynı gün öğleden önce ve sonra olmak üzere iki kez ilgili mahkemenin kalemine geldiği, ancak önce mübaşir olmadığından bahisle öğleden sonra gelmesinin istendiği, öğleden sonra geldiğinde ise katılan zabıt kâtibinin başka bir iş nedeniyle yine beklemesini istediği, sanığın, yapılmayan işten ve olayın gelişiminden kaynaklanan bu davranışlardan duyduğu rahatsızlık sonucu kullandığı ve muhataba yönelik değer yargısından ibaret olan sözlerinin bir bütün hâlinde katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, kaba söz kapsamında kaldığından hakaret suçunun unsurlarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Karamürsel Asliye Ceza Mahkemesinin 07.02.2018 tarihli ve 666-78 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden, BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.02.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

);