Av. Ünal Göktürk

Bakırköy Hukuk Bürosu

Satışı vaat edilen taşınmaz, vaat alacaklısına teslim edilmiş ise on yıllık zamanaşımının ileri sürülmesi dürüstlük kuralına aykırıdır.

14. Hukuk Dairesi         2016/11262 E.  ,  2019/936 K.

“İçtihat Metni”

14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 18.09.2015 gününde verilen dilekçe ile satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 26.01.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava satış vaadi sözleşmesinden kaynaklı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkili ile davalının kardeş olduğunu, … İli, … İlçesi, 2.Bölge, …, Köyiçi mevkii 28 pafta, 3455 parselde kayıtlı bulunan 22.blok 21 nolu daireye tekabül eden 8/1129 davalı hissesinin … 30.Noterliğinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile davacıya satışının vaadedildiğini, bu sözleşmeye göre müvekkilinin edimlerini yerine getirdiğini, davalı adına kayıtlı olan hissenin iptali ile müvekkil adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin 13/05/2002 tarihli olduğunu, Borçlar Kanunun 125.maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu ve zamanaşımının dolduğunu, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; taraflar arasında … 30.Noterliğinin 13/05/2002 tarih, 09740 yevmiye no ile gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi tanzim edildiği, davalı tarafın süresi içerisinde zamanaşımı itirazında bulunduğu, taşınmazın davacı tarafa tesliminin gerçekleşmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Kaynağını Borçlar Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.
Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır ve bu süre sözleşmenin ifa olanağının doğması ile işlemeye başlar. Ancak satışı vaat edilen taşınmaz, sözleşme ile veya fiilen satış vaadini kabul eden kişiye yani vaat alacaklısına teslim edilmiş ise on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılan davalarda zamanaşımı savunması Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yer alan “dürüst davranma kuralı” ile bağdaşmayacağından dinlenmez.
13.05.2002 tarihli sözleşmede ”….taşınmazı devir ve teslim ettiği ,…” ibaresi yer almaktadır. Anılan ibareden açıkça taşınmazın zilyetliğinin devredildiği anlaşılmaktadır.
Davalı savunması, biçimine uygun şekilde düzenlenmiş satış vaadi sözleşmesine karşıdır. HUMK’nun 295. maddesi uyarınca noterde düzenlenen bu tür senetler aksi ispat olununcaya kadar kesin delil teşkil eder. HUMK’nun 290. maddesine göre senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikteki işlemlerin de miktar ve değeri ne olursa olsun tanıkla ispatına olanak yoktur. Her ne kadar davacı vekili son celse alınan imzasız beyanında zilyetliğin davacıya geçmediğini bildirmişse de, HMK 154/3. Maddesi gereği ”Beyanda bulunana okunmak ve imzası alınmak kaydıyla ikrar, yeminin edası, davanın geri alınmasına muvafakat, davadan feragat, davayı kabule ilişkin beyanlar ve sulh müzakereleri” hallerinde beyanda bulunanın imzasının alınması gerektiği, davacı vekili temyiz dilekçesinde zilyetliğin davacıda olduğunu belirtmiştir. Bu durumda davacı vekilinin duruşmadaki beyanın imzasız olması karşısında resmi senedin aksi ikrar ile de ispat olunamamıştır.
Mahkemece, davalı hakkında açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.02.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

);