Yargıtay Kararı

Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir.

Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir.

1. Hukuk Dairesi         2019/4129 E.  ,  2021/3695 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ …. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacının yaptığı istinaf başvurusu … Bölge Adliye Mahkemesi ….Hukuk Dairesi tarafından aynı gerekçe ile esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 01.07.2021 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat … ile temyiz edilen davalı vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, yanılma (hata) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, dava dışı müteahhit şirket ile bağımsız bölüm alımı için anlaştıklarını, satış bedeline mahsuben adına kayıtlı 621 ada 8 parsel sayılı taşınmazın davalıya devrinin kararlaştırıldığını, ancak anlaşmaya rağmen tapuda sehven çekişmeli 633 ada 8 parsel sayılı taşınmazın devredildiğini, davalının anlaşmaya uygun olarak 621 ada 8 parsel sayılı taşınmazı kullanmaya başladığını, davalıya gönderilen ihtarnameye rağmen taşınmazın iade edilmediğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemiştir.
Davalı, hak düşürücü sürenin dolduğunu ve iyi niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, hak düşürücü süre içinde açılmayan davanın reddine ilişkin verilen karara karşı davacının yaptığı istinaf başvurusu … Bölge Adliye Mahkemesi ….Hukuk Dairesi tarafından aynı gerekçe ile esastan reddedilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 04.06.2013 düzenleme tarihli “Gayrimenkul Satış Sözleşmesi” başlıklı belgeden davacı ile dava dışı inşaat şirketi arasında davacı ve annesi … adına kayıtlı 621 ada 8 parsel sayılı taşınmazın devrine karşılık bir adet bağımsız bölümün temliki konusunda anlaşmaya varıldığı, buna rağmen tapuda 11.06.2013 tarihinde davacı ve annesinin 633 ada 8 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını davalıya devrettikleri, dava tarihi itibarıyla 21.530 m2 büyüklüğündeki 621 ada 8 parsel sayılı taşınmazın değerinin 338.343,95 TL; çekişmeli 21595 m2 büyüklüğündeki 633 ada 8 parsel sayılı taşınmazın değerinin ise 385.755,80 TL olduğu, davacının annesinin 29.09.2014 tarihinde ölümü ile geriye tek mirasçı olarak davacının kaldığı, davacının … Noterliğinin 31.03.2017 tarih 1041 yevmiye numaralı ihtarname ile yanılmayı ve sözleşme ile bağlı olmadığını davalı tarafa bildirdiği, eldeki davanın 04.05.2017’de açıldığı anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK’nin 35. (BK’nin 25.) ve TMK’nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK’nin 35. (BK’nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
Somut olayda, davacı dilekçesinde ve yargılama sırasında hatayı 2016 yılının Kasım ayında öğrendiğini ve öğrendikten sonra davalı tarafa sözleşmeyle bağlı olmadığına dair ihtarname gönderdiğini bildirmiştir. Mahkemenin hükme gerekçe yaptığı tanık Mehmet’in, hatanın fark edilme tarihine yönelik tutarsız (temlikten 5 ay, … yıl, …,5 yıl sonra gibi) beyanlarda bulunduğu anlaşılmakta olup, bu tanığın beyanı ile hatanın 2017 yılında öğrenildiğine ilişkin beyanda bulunan diğer davacı tanıklarının beyanlarının çeliştiği, diğer yandan davalının tapuda 621 ada 8 parsel sayılı taşınmazı devralmasına rağmen taşınmazı ekmeye, davacının gönderdiği ihtarnamenin tebliğinden sonra başladığı gözetildiğinde eldeki davanın TBK’nın 39.maddesindeki düzenleme doğrultusunda süresinde açıldığının kabulü gerekir.
Hâl böyle olunca, işin esasına girilerek, yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde yanılma (hata) olgusu üzerinde inceleme ve araştırma yapılması, tarafların tüm delillerinin toplanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/…. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/…-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren … Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01/07/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

);