Av. Ünal Göktürk

Bakırköy Hukuk Bürosu

Taraflar arasındaki dava menfi tespit davası olup, her iki taraf da tacir olduğundan TTK’nın 5/A maddesi gereğince, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.

İSTANBUL

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

15.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: 2021/623

KARAR NO: 2021/495

TÜRK MİLLETİ ADINA

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİİSTANBUL ANADOLU 12ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

TARİHİ: 14/11/2019

NUMARASI: 2019/106 Esas, 2019/88 Karar,

DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit

KARAR TARİHİ:10/03/2021

Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, taraflar arasında metal kalas ve inşaat iskele demirinin sıcak kaplama-galvaniz işi nedeniyle ticari ilişki bulunduğunu, verilen çek tutarı kadar iş yapılmaması halinde çekin iade edildiğini, bu nedenle 202.000,00 TL bedelli 4 adet çeki davalılara iade ettiklerini, ancak davalıların bedelsiz kalan çekleri icra takibine koyduğunu belirterek, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı icra takip dosyasında 60.000,00 TL bedelli çek yönünden başlatılan icra takibinden dolayı icra takibinin durdurulmasına, takibe dayanak yapılan çek ile ilgili davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.Mahkemece, davanın menfi tespit davası olduğu, 7155 sayılı Kanun’un 20’nci maddesi ile eklenen TTK m. 5/A-1 maddesi gereğince ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olduğu, 7155 sayılı Yasanın 23’ncü maddesi ile eklenen 6325 sayılı Yasanın m.18/A-2 gereğince davacının, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olduğu, 17/09/2019 tarihli tensip zaptı ile davacı vekiline, anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın dosyaya sunulması için bir haftalık kesin süre verildiği, menfi tespit davasında arabuluculuk şartı öngören yasa anlamında davanın konusunun bir para alacağı olduğu, bu alacağın hangi tarafa ait olduğunun önemi olmadığı, bu kapsamda verilen kesin süreye rağmen arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın dosyaya sunulmadığı, ihtarın gereği yerine getirilmediğinden 7155 sayılı Kanun’un 23’ncü maddesi ile eklenen 6325 sayılı Kanun’un m.18/A-2 maddesi uyarınca davanın usulden reddi gerektiği gerekçesiyle, HMK‘nın 114/2 ve 115 maddeleri gereğince davanın usulden reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, menfi tespit davalarının arabuluculuk kapsamında değerlendirilemeyeceğini, çünkü menfi tespit davalarında bir miktar alacağın tahsili talebi bulunmadığını, bu nedenle arabulucuya başvuru zorunluluğu olmadığını belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK‘nın “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 5/A maddesinde “Bu Kanun’un 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” hükmü düzenlenmiştir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/a maddesinin 1.fıkrasında “İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.” aynı maddenin 2. fıkrasında ise “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” denilerek zorunlu arabuluculuğa tabi davalarda bu şartın gerçekleşmemesi halinde davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır. TTK‘nın 5/A maddesi metni göz önüne alındığında, zorunlu arabuluculuğun “ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri” yönünden dava şartı olarak öngörüldüğü düşünülebilir ise de, anılan maddede “talep sonucu” olan alacak ve tazminat istemlerine değil “dava konusuna” vurgu yapılarak, “konusu bir miktar paranın ödenmesi olan davalar” için dava şartı olan arabuluculuğun öngörüldüğünü belirtmek gerekmektedir. Alacak ve tazminat davaları yanında, menfi tespit davalarının da konusu bir miktar paranın ödemesine ilişkindir. Bu husus, alacak ve tazminat davalarında bir miktar paranın ödenmesi olarak tezahür ettiği gibi, menfi tespit davalarında ise bir miktar paranın ödenmemesi olarak ortaya çıktığından konu itibariyle menfi tespit davasının da dava şartı olan zorunlu arabuluculuk kapsamında kaldığının kabulü gerekir. Zira, kanun koyucunun amacı, uyuşmazlıkların yargı önüne gelmeden, taraflar arasında bir arabulucu vasıtasıyla görüşmeler yapılmak suretiyle, daha hızlı ve kesin olarak çözülmesi ve bu çözüm yolunun olabildiğince geniş uyuşmazlık ve dava türlerine uygulanmasıdır. Bu amaç göz önüne alındığında, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan menfi tespit davalarında da zorunlu arabuluculuğa başvurmanın dava şartı olduğu sonucuna varılmaktadır. Aksinin kabulü halinde kanun koyucunun amacına aykırı yorum yapılmış olacağından, bu yorum tarzı hukuka uygun düşmeyecektir. Kaldı ki, İİK‘nın 72/1. maddesinde “Borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını tespit için menfi tespit davası açabilir”, 72/6. Maddesinde “Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.” 72/7.maddesinde “Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.” hükmü düzenlenmiş olup, bu hükümler göz önüne alındığında da, menfi tespit davasında alacaklının icra takibi ile elde etmek istediği para alacağı bakımından borçlu olunmadığının tespiti; paranın ödenmek zorunda kalınması halinde ise istirdat davasına dönüşerek bu bir miktar paranın geri alınması söz konusu olmaktadır. TTK‘nın 5/A maddesinde belirtilen bu bir miktar para alacağının taraflardan hangisine ait olduğu önem taşımamaktadır. Bu nedenle, “bir miktar paranın tahsili” istemli alacak veya tazminat davası ile “bir miktar para borcu bulunmadığının tespiti” istemli menfi tespit davasının “aynı bir miktar paraya ilişkin” olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Tüm bu açıklamalar göz önüne alındığında, konusu bir miktar para borcu olan alacak ve tazminat davaları gibi, menfi tespit davasında da zorunlu arabuluculuğa başvurmanın dava şartı olarak düzenlendiği sonucuna varılmaktadır. TTK‘nın 5/A maddesinde zorunlu arabuluculuğun “Bu Kanun’un 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda” uygulanacağı hükme bağlanmıştır. TTK‘nın 4. Maddesine göre “Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; maddenin a, b, c, d, e, f bentlerinde sayılan hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Davanın zorunlu arabuluculuğa tabi olması için aynı zamanda ticari dava olması da gerekmektedir. Taraflardan birinin tacir olmadığı ve uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgili bulunmadığı, TTK‘nın 4. maddesinde sayılmayan davalarda dava şartı olarak zorunlu arabuluculuğa başvurulması gerekmeyecektir. (Bkz. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi’nin 04/12/2019 tarih ve 2019/2103 esas, 2019/1517 karar sayılı kararı)

Somut olayda, davacı tarafça, davalının başlattığı icra takibi yönünden davalıya borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesi istenmektedir. Taraflar arasındaki dava menfi tespit davası olup, her iki taraf da tacir olduğundan TTK’nın 5/A maddesi gereğince, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/a-2 maddesi gereğince davacının, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Dosya kapsamına göre, mahkemece gönderilen muhtıraya rağmen davacının verilen kesin süre içinde arabuluculuk son tutanağını dosyaya sunmadığı anlaşıldığından yerel mahkemece davanın arabuluculuk dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi yerinde olmuştur. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerden;1-İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/11/2019 tarih ve 2019/106 esas, 2019/88 karar sayılı kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK‘nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, 2-Alınması gereken 59,30-TL istinaf karar harcından peşin alınan 44,40-TL‘nin mahsubu ile bakiye 14,90-TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK‘nın 353/1-a-4. maddesi gereğince KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.10/03/2021

);