Tazminat talebi dışında, avukatın vekaleten tahsil ettiği parayı iade etmemesi nedeniyle açılan bir alacak davasında ise Avukatlık Kanunu’nun 40.maddesi değil, vekalet sözleşmesine ilişkin zamanaşımını düzenleyen TBK’nun 147/5. maddesi hükmü uygulanmalıdır.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2021/3934
K. 2021/8014
T. 7.9.2021
* VEKALET İLİŞKİSİNE DAYALI ALACAK İSTEMİ ( Avukatlık Kanunun 40. Maddesinde Avukata Karşı Açılan Sadece “Tazminat” Davaları Yönünden Özel Bir Zamanaşımı Düzenlemesi Yapıldığı – Tazminat Talebinin Dışında Olayda Olduğu Gibi Avukatın Vekaleten Tahsil Ettiği Parayı İade Etmemesi Nedeniyle Açılan Bir Alacak Davasında ise Avukatlık Kanunu’nun 40. Maddesi Değil Vekalet Sözleşmesine İlişkin Zamanaşımını Düzenleyen TBK’nın 147/5. Maddesi Hükmünün Uygulanması Gerektiği )
* AVUKATIN TAHSİL ETMİŞ OLDUĞU PARAYI İADE ETMEMESİ ( Avukatın Vekaleten Tahsil Ettiği Parayı İade Etmemesi Nedeniyle Açılan Bir Alacak Davasında Avukatlık Kanunu’nun 40. Maddesi Değil Vekalet Sözleşmesine İlişkin Zamanaşımını Düzenleyen TBK’nın 147/5. Maddesi Hükmü Uygulanması Gerektiği – Avukatlık Kanunun 40. Maddesinde Sadece Avukata Karşı Açılan “Tazminat” Davaları Yönünden Özel Bir Zamanaşımı Düzenlemesi Yapıldığı/Mahkemece Avukatlık Kanunu’nun 40. Maddesi Uygulanmak Suretiyle Davanın Zamanaşımı Nedeniyle Reddinin Hatalı Olduğu )
* ZAMANAŞIMI ( Avukatın Vekaleten Tahsil Ettiği Parayı İade Etmemesi Nedeniyle Açılan Bir Alacak Davasında Vekalet Sözleşmesine İlişkin Zamanaşımını Düzenleyen TBK’nın 147/5. Maddesi Hükmü Uygulanması Gerektiği – Buna Göre Eldeki Davada Zamanaşımı Süresi Beş Yıl Olup Beş Yıllık Süre Dolmadığından İşin Esası İncelenip Sonucuna Göre Bir Karar Verilmesi Gerektiği/Davanın Avukatlık Kanunu’nun 40. Maddesi Uygulanmak Suretiyle Zamanaşımı Nedenin Reddinin Hatalı Olduğu )
6098/m.147/5,506,508
1136/m.40
ÖZET : Dava, vekilin özen ve sadakatle iş görme ve hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranması ve müvekkili olan davacı adına vekaleten yapmış olduğu tahsilatın ödenmeyerek zarara uğraması nedeniyle açılan alacak istemine ilişkindir.
Avukatlık Kanunun 40. maddesinde, “İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer.” hükmü mevcut olup, bu hükümle sadece avukata karşı açılan “tazminat” davaları yönünden özel bir zamanaşımı düzenlemesi yapılmıştır. Tazminat talebinin dışında, somut olayda olduğu gibi avukatın vekaleten tahsil ettiği parayı iade etmemesi nedeniyle açılan bir alacak davasında ise Avukatlık Kanunu’nun 40.maddesi değil, vekalet sözleşmesine ilişkin zamanaşımını düzenleyen TBK’nun 147/5. maddesi hükmü uygulanmalıdır. Buna göre eldeki davada zamanaşımı süresi beş yıldır ve yasada öngörülen beş yıllık süre dolmadığından, işin esası incelenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde Avukatlık Kanunu’nun 40. Maddesi uygulanmak suretiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
DAVA : Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasında verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen karar, davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 07/09/2021 tarihinde davacı vekilleri Av. … ve Av. … ile davalı vekili Av. … geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalının avukatı olduğunu, vekalet ilişkisi kapsamında adına tahsile yetkili kılındığını, hisse devir sözleşmesi nedeniyle keşide edilmiş ve sözleşme imza aşamasında zilyetliği davalıya bırakılmış çeklerin bedelinin tahsili için görevlendirildiğini, davalı avukatın bir kısım çek bedellerini 18.06.2015 tarihinde tahsil ettiğini ve kendisine ulaştırdığını, ancak davalının keşide edilen çek bedeli olan 100.000 USD ‘nin tahsili için yanında çalışan şoförünü görevlendirdiğini, bu kişinin çek bedelini tahsil etmesine rağmen gasp edildiğini iddia ederek çek bedelini kendisine vermediğini, davalı avukatın çekin tahsili veya kıymetli eşyaların taşınması hususunda hiçbir uzmanlığı olmayan yanında şoför olarak çalışan yardımcısına teslim edilmesi nedeniyle sorumlu olup Borçlar Kanunu 506. mddesi kapsamında vekilin özen borcuna aykırı davrandığını, çekin tahsili için şoförün görevlendirilmesi konusunda kendisinin onayının alınmadığını ve gaspla ilgili hiçbir bilgi verilmediğini, şoförü vasıtasıyla 18.06.2015 tarihinde tahsil ettiği 100.000,00 USD’nin çalındığı iddiasıyla ödemeyerek zarara uğrattığını, Avukatlık Sözleşmesinden kaynaklanan edimlerini yerine getirmediğini ileri sürerek, alacağı olan 100.000,00 USD’nin 18/06/2015 tarihinden itibaren 3095 Sayılı kanunun 4/a maddesi gereği devlet bankalarının Amerikan Doları ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı üzerinden işletilecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı, zamanaşımı definde bulunduklarını, davacının bir yıla yakın vekilliğini sürdürdüğünü, bu süre içerisinde aynı zamanda ailevi ilişkilerinin de oluştuğunu, davacının bir çok işine yardımcı olduğunu, birlikte yatırım yapmak için görüşmeler yaptıklarını, davacının özel… Sağlık Hizm.San.ve Tic.A.Ş.’de bulunan hisselerinin devri hususunda davacıya hizmet sunduğunu, hisse devrinin 1.000.000 USD karşılığı yapıldığını, karşılığında çek alındığını, 18.06.2015 tarihinde söz konusu çeklerden biri olan 100.000,00 USD bedelli çekin bedelinin tahsili için kendi çalışanı…’ı görevlendirdiğini, personelinin tahsil ettiği çek bedelinin darp edilerek çalındığını, bütün gelişmelerden davacının haberdar olduğunu, kendisinin olayda bir kusurunun bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair kararın Bölge Adliye Mahkemesince dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine gönderilmesi üzerine yeniden yapılan yargılama neticesinde İlk Derece Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş , kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4.H.D.’nin kararı ile davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; hüküm, bu kez davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, vekilin özen ve sadakatle iş görme ve hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranması ve müvekkili olan davacı adına vekaleten yapmış olduğu tahsilatın ödenmeyerek zarara uğraması nedeniyle açılan alacak istemine ilişkindir. Gerçekten de vekil, vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlüdür. (T.B.K. madde 506/2) Eş söyleyişle, müvekkilin kendisine verdiği görevi özen ve sadakatle ifa etmek yükümlülüğü altındadır. Öte yandan, müvekkilin talebi üzerine, yapmış olduğu işin hesabını vermekle, her ne nam ile olursa olsun, almış olduğu şeyi müvekkile tediye etmekle yükümlüdür. (T.B.K.md. 508/1). Vekilin hesap verme yükümlülüğüne, üçüncü kişilerden aldığı değerler öncelikle dahildir. Belirtilen yükümlülüklere aykırı davranılması halinde vekilin, müvekkile karşı, onun bu yüzden uğradığı zararı tazmin yükümlülüğünün ortaya çıkacağı da çok açıktır. Somut olayda, çekin davalı avukatın çalışanı tarafından tahsil edildiği ancak tahsil edilen bedelin gasp olayı neticesinde davacıya ödenmediği tarafların beyanları ve dosya kapsamı ile sabittir. Her ne kadar mahkemece, davanın tarafları arasında vekil-müvekkil ilişkisinin bulunduğu, davalı asilin baroya kayıtlı bir avukat olduğu, yaşanan adli vaka sebebiyle davacını alacağına kavuşamaması sebebiyle zarara uğradığı, talep olunan alacağın sözleşmeden kaynaklı bir alacak mahiyetinde olmaması sebebiyle Borçlar Kanunu’nun 147.madde hükmünün mevcut olayda uygulanma olasılığının bulunmadığı, davacı müvekkilin davalı vekilden talep etmiş olduğu meblağın, zararın tazminine yönelik bir talep olduğu, bu haliyle yukarıda belirtilen Avukatlık Kanunu’nun 40. Maddesinin mevcut olayda uygulanması gerektiği, davalının ileri sürdüğü zaman aşımı itirazının da yine bu hüküm çerçevesinde değerlendirilmesinin gerekli olduğu, davacının zararının meydana geldiği tarihin 18.06.2015 tarihi olduğu, taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin son bulduğu azilname tarihinin ise 16.10.2015 olduğu, davacı açısından zararın öğrenilme tarihinin de bu tarih olarak kabul edilmesinin gerekli olduğu, zaman aşımının işlemeye başladığı tarihin de yine 16.10.2015 olarak değerlendirilmesinin gerektiği, azilname ile vekalet ilişkisinin son bulması nedeniyle zaman aşımı süresinin başlamaması gibi bir durumunun da huzurdaki dosya açısından söz konusu olamayacağı, eldeki davanın ikame tarihinin 08.11.2016 tarihi olması hasebiyle zararın öğrenilme tarihi olarak mahkememizce takdir olunan 16.10.2015 tarihinden itibaren Avukatlık Kanunu 40. Maddede belirlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde de davanın açılmadığı, her ne kadar davacı tarafça davalıya yönelik olarak “görevi kötüye kullanma” noktasında bir suç isnadında bulunulmuş ise de, anılan suç türünün Türk Ceza Kanunu’nun 257.maddesi gereğince taksirle işlenebilen bir suç olmaması, suçun oluşması için kasıt unsurunun da gerekli olması, mevcut delil durumu ve ceza dosyası nazara alındığında davalıya yönelik görevi kötüye kullanma suçunun da isnadının söz konusu olamayacağı, bu haliyle mevcut olayda ceza zamanaşımı süresinin de uygulanmasının mümkün olmaması karşısında oluşan sonuç çerçevesinde davalı tarafça süresi içerisinde ileri sürülen zamanaşımı itirazının yerinde olduğu gerekçesiyle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de; Avukatlık Kanunun 40. maddesinde, “İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer.” hükmü mevcut olup, bu hükümle sadece avukata karşı açılan “tazminat” davaları yönünden özel bir zamanaşımı düzenlemesi yapılmıştır. Tazminat talebinin dışında, somut olayda olduğu gibi avukatın vekaleten tahsil ettiği parayı iade etmemesi nedeniyle açılan bir alacak davasında ise Avukatlık Kanunu’nun 40.maddesi değil, vekalet sözleşmesine ilişkin zamanaşımını düzenleyen TBK’nun 147/5.(Mülga 818 Sayılı BK’nun 126/4.) maddesi hükmü uygulanmalıdır. Buna göre eldeki davada zamanaşımı süresi beş yıldır ve yasada öngörülen beş yıllık süre dolmadığından, işin esası incelenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde Avukatlık Kanunu’nun 40. Maddesi uygulanmak suretiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz isteminin kabulüyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA, 3.050 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 07.09.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.