Av. Ünal Göktürk

Bakırköy Hukuk Bürosu

Bonoya dayalı olarak yapılan takipler nedeniyle açılan menfi tespit davasına ilişkin karar.

11. Hukuk Dairesi         2020/4838 E.  ,  2020/6029 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 26.12.2017 tarih ve 2017/271 E- 2017/622 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nce verilen 30.11.2018 tarih ve 2018/518 E- 2018/1852 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesinin duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 01.12.2020 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. …dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/10537 ve 2014/10539 esas sayılı takip dosyaları ile davalı tarafından davacı hakkında bonoya dayalı olarak iki ayrı takip başlatıldığını, Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/10539 esas sayılı takip dosyasında anapara alacağının 1.020.933,21 TL olduğunu, bu dosyada feragat ya da mahsup talebinin bulunmadığını, her iki dosyanın da aynı kredi borcuna ilişkin olduğunu, davalı bankanın borçlu olunan miktardan fazla talepte bulunduğunu iddia ederek davacının her iki takipte asıl alacak tutarının 500.000,00 TL’lik kısmından borçlu olmadığının tespitine ve davalı aleyhine kötü niyetli takip tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava dışı şirketin davalı bankadan genel kredi sözleşmesine dayalı olarak kredi kullandığını, davacının anılan bu sözleşmeyi müteselsil kefil olarak imzaladığını, bonoların vadesinde ödenmediğini, icra takibi başlatılan her iki bononun borçlularının farklı olduğunu, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla takipte bulunduklarını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce 2014/804 esas ve 2016/625 karar sayılı ve 16.12.2016 tarihli karar ile; icra takiplerinin tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla başlatıldığı, alacaklı vekilinin davadan önce alacak miktarını 1.020.933,21 TL olarak düzelttiği, icra takiplerinde bu miktarın üzerinde bir alacak talebinde bulunulmadığı, bu durumda davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi’nin 2017/360 esas ve 2017/317 karar sayılı ve 12.04.2017 tarihli kararı ile; Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/10539 esas sayılı dosyasında alacaklı-davalının takibin kalan kısmı ile ilgili vazgeçme harcını yatırmadığı ve borçlulara talep doğrultusunda yeni ödeme emri tebliğ edilmediği sürece takibin 5.026.633,82 TL üzerinden devam edeceği, davacı borçlunun bu miktar üzerinden haciz tehdidi ile karşı karşıya kalabileceği, takibin kambiyo senetlerine özgü olması nedeniyle borçlunun borca ve imzaya itirazı ile takip durmadığından kambiyo senedi nedeniyle takipteki miktar kadar borçlu olmadığının tespiti için menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu gerekçesi ile kararın 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca kaldırılmasına, delillerin değerlendirilmesi ile sonucuna göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, bu kere ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre davacının, dava dışı asıl borçlu şirketin kredi borcuna kefil olduğu, bu kefaletten kaynaklı olarak 24.01.2013 tanzim ve 30.10.2014 vade tarihli 500.000,00 TL bedelli senedin davalı bankaya aynı kredinin teminatı olarak verildiği, davalı bankanın dava dışı şirketin kredi borcundan kaynaklı olarak hem Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/10539 hem de Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/10537 esas sayılı dosyaları ile iki ayrı icra takibi yaptığı, bunlardan 2014/10537 esas sayılı dosyada 500.000,00 TL’lik bonoya dayanılarak alacak talebinde bulunulduğu, Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/10539 esas sayılı dosyasında takip konusu olan senet miktarının ise 5.000.000,00 TL olduğu, daha sonra davalı bankanın bu miktar üzerinden sehven takip açıldığını, borçludan olan ana para alacağının 1.020.933,21 TL olduğunu ifade ederek takibe devam ettiği, bu durumda davalının aynı kredi borcu için verilen senetlerden dolayı farklı icra dosyaları ile icra takibi yaptığının sabit olduğu, Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/105537 esas sayılı dosyasında ve aynı icra dairesinin 2014/10539 esas sayılı dosyasında takip konusu edilen asıl alacak tutarının (düzeltme beyanı dikkate alındıktan sonra) 500,000,00 TL’lik kısmı yönünden davacının davalıya borçlu olmadığı, her iki dosyadaki icra takibinden dolayı davacının haciz tehdidi altında bulunması nedeniyle bu davayı açmakta hukuki yararının olduğu, dosyada alınan bilirkişi raporlarında da davacı bankanın toplam alacağının 1.025.865,99 TL olduğunun bildirildiği gerekçesiyle davanın kabulüne, Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/10537 esas sayılı ve 2014/10539 esas sayılı icra dosyalarında takip konusu edilen (düzeltme beyanı dikkate alındıktan sonra) asıl alacak toplam tutarının 500.000,00 TL’lik kısmı açısından davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, davalının takipte haksız, aynı zamanda kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davacının tazminat isteminin reddine karar verilmiş, işbu karara karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, davalı banka vekili tarafından Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/10539 esas sayılı takip dosyasına 24.11.2014 tarihinde verilen dilekçe ile banka alacağının 1.020.933,21 TL olduğu bildirilmiş ise de, alacaklı banka tarafından takibin 5.000.000,00 TL bedelli bonoya dayalı asıl alacak ve fer’ilerinin tahsili için başlatıldığı, 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 23. maddesinde her ne sebeple olursa olsun icra takibinden vazgeçildiğinin tutanağa yazılması için vazgeçilen miktara ait tahsil harcının yarısının alınacağı düzenlenmiş olup, alacaklı tarafından tahsil harcının ödenmediği, takibin halen 5.000.000,00 TL asıl alacak ve fer’ileri yönünden devam ettiği, Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/10537 esas sayılı dosyasında da tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla takip başlatılmış ise de, sonuç olarak bankanın kredi alacağının 24.11.2014 tarihli dilekçede belirtilen 1.020.933,21 TL olduğu, davacı tarafından bu miktarın üzerinde kalan kısım ile ilgili menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu, ancak davacı tarafından davalı banka vekilinin bankanın alacaklı olduğu tutara ilişkin talebine göre kalan kısım için menfi tespit davası açıldığı, mahkemenin taleple bağlı kalarak verdiği davanın kabulüne ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, bonoya dayalı olarak yapılan takipler nedeniyle menfi tespit istemine ilişkin olup, davacı ve dava dışı borçlular aleyhine davalı banka tarafından iki adet icra dosyasında Kambiyo senetlerine mahsus takip başlatmıştır. Takiplerden biri 500.000.- TL diğeri ise 5.000.000.- TL bedelli iki adet bonoya dayalıdır.
Davalı banka ile dava dışı şirket arasında akdedilen genel kredi sözleşmesi davacı tarafından müteselsil kefil sıfatıyla imzalanmıştır. Ayrıca davacı iş bu genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak 500.000,00 TL ve 5.000.000,00 TL bedelli iki adet dava konusu takiplere dayanak bonoları davalı bankaya vermiştir. Davalı banka tarafından kredi hesaplarının kat edilmesinden sonra 500.000,00 TL ve 5.000.000,00 TL bedelli bonolar ile davacı ve dava dışı şahıslar aleyhine iki ayrı dosya ile tahsilde tekerrür olmamak kaydı eklenmek suretiyle kambiyo senetlerine mahsus yol ile takibe geçilmiştir. Davalı banka her iki bono ile bonodaki miktarlar üzerinden takibe geçtikten sonra, 5.000.000,00 TL bedelli bonoyu takibe koyduğu Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/10539 esas sayılı icra takip dosyasına sunduğu 24.11.2014 tarihli talebi ile “İşbu takip konusu senet borçlularının bankamıza olan borcun ifası amacı ile ifa edildiği oranda borçtan mahsup edilmek üzere verilmiştir. Borcun ifası için verilmiş işbu takip konusu bono gününde ödenmediğinden protesto edilerek takibe konu edilmiştir. Takibin senet miktarı olan 5.000.000,00 TL üzerinden sehven açıldığına ilişkin beyanımızın dosya kayıtlarına geçirilmesine, borçlulardan olan anapara alacağımız 1.020.933,21 TL ve bu anapara alacağının fer’ilerinden kaynaklanan haklarımız saklı kalmak kaydı ile” borçlulara muhtıra çıkartılması isteminde bulunmuş olup bu hususlarda taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. Davalı bankanın kredi alacağının 1.020.933,21 TL olduğu ve davacının kredi sözleşmesinin müteselsil kefili olarak alacaktan sorumlu olduğu açıktır.
Davalı banka her iki takip dosyasında da kambiyo senetlerine mahsus yol ile takibe girişmiş olup davacı bu takiplerde şahsi malvarlığı (tüm malvarlığı) ile sorumludur. Bu sebeple davalı bankanın aynı alacak için alacak miktarını aşar şekilde her iki bonoya dayalı takip başlatmasında hukuki yararı yoktur. Bu durumda ilk derece mahkemesince davacının davasının kabulü ile davalıya 500.000,00 TL borçlu olmadığının tespiti yönünde kurduğu hüküm isabetli ise de, her iki takip dosyasının hüküm fıkrasında zikredilmiş olması dolayısıyla hangi takip dosyasından ne miktarda borçlu olunmadığı açıklanmadığından hükmün ne şekilde infaz edileceği belli değildir. Esasen her iki takip dosyasının hüküm fıkrasında birlikte yazılması doğru değildir. İlk derece mahkemesince infazda tereddüt ve çelişki oluşmaması için esası daha yüksek olan Mersin 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/10539 esas sayılı icra takip dosyasından dolayı davacının davalıya 500.000,00 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerekmekle İlk Derece Mahkemesi’nce bu yön gözden kaçırılarak yazılı şekilde hüküm kurulması ve bu hükme yönelen davalı istinaf talebinin reddedilmesi doğru görülmediğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 24.12.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Davalı alacaklı 2014/10537 esas sayılı takip dosyasında 500.000,00 TL alacak talebinde bulunmuş ardı sıra 2014/10539 esas sayılı takip dosyasında ise 5.000.000,00 TL alacak talep etmiştir. Ne var ki daha sonra 2014/10539 esas sayılı takip dosyasına verdiği dilekçe ile alacak talebini 1.020.933,21 TL ile sınırlandırmıştır.

);