Görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış haklar saklı tutulmuş olacağından, hak düşürücü sürelerin de görevsiz mahkemede davanın açıldığı zamana göre hesaplanması hukuksal bir gerekliliktir.
T.C.
Yargıtay
10. Hukuk Dairesi
Esas No:2002/5436
Karar No:2002/6003
K. Tarihi:2.7.2002
Özet:
Mahkeme, görevsiz Sulh Ceza Mahkemesinde açılan davanın süresinde olup olmadığını irdelemeksizin, iş mahkemesine açılan bu davayı süresinde açılmadığı gerekçesiyle red etmiştir. Olayda öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, prim borcu ve gecikme zammının iptaline ilişkin davanın “yargı yeri yanılgısı” nedeniyle Sulh Ceza Mahkemesine süresinde açıldığı halde, davanın “görevsizlik” ile sonuçlanması üzerine görevli mahkemede açılmış bulunan iş bu davanın görevsiz mahkemedeki o davanın devamı olup olmadığı ve süresinde açılmış sayılıp sayılmayacağı meselesidir.
Bilindiği üzere öğretide; görev uyuşmazlığı, ayni yargı yoluna tabi mahkemeler arasındaki ilişkide söz konusu edildiği halde, İdari, askeri ve adli yargı yerleri ile yine adli yargı içerisinde yer alan ceza ve hukuk mahkemeleri arasındaki İlişki ise (görev değil) yargı yolu uyuşmazlığı olarak nitelendirilmektedir. (Kuru, 1974-158) Oysa bu konudaki uygulamaya bakınca Hukuk ve Ceza Mahkemeleri arasındaki ilişkiye de “görev” münasebeti denildiği görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında ceza mahkemesince görevsizlik kararı yerine, yargı yeri yanılgısı nedeniyle dinlenmesi mümkün bulunmayan “dava dilekçesinin REDDİNE” karar verilmesi gerekir idi ise de, esasen aşağıda anlatılan yasal düzenlemeler ışığında, Hukuk Tekniği ve usul hukuku açısından Vargı yolu uyuşmazlığının dahi “görev uyuşmazlığı” ile aynı sonuçları doğurduğunda kuşku yoktur.
Gerçekten de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde “diğer bir mahkeme yahut idari makam veya yargı merciinin görevine giren bir dava veya iş kendisine arz olunan (görevsiz) mahkeme … görevsizlik kararı verebileceğine işaret edilmekte,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 293. maddesine göre “kabule şayan müracaatta… merciinin tayininde yapılan hata müracaat edenin hukukunu ihlal etmeyeceği” gibi 3622 sayılı Yasa ile değişik 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14/3-a ile 15/1-a ve 2, fıkralarında “görevsiz mahkemeye yapılan başvuruların Danıştay veya ilgili (görevli) mahkemeye başvurma tarihi olarak kabul edileceği” öngörülmektedir. Esasen uygulamada idari yargılama usulünde anılan yasa maddeleriyle belirtilen düzenlemeler getirilmeden önceki yasal boşluk, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 7 ve 193 maddelerinin kıyasen uygulanması suretiyle giderilmekte olduğunu görmekteyiz. Bu konuda 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve işleyişi Hakkındaki Kanun’un 10 ve devamında yer alan 18. ve 22. maddelerinde de “başvuru ile … zaman aşımı ve öbür kanuni sürelerin duracağı” belirtilmektedir. Öte yandan bütün bu yasal düzenlemelere paralel olarak da Borçlar Kanunu’un 137. maddesinde görevsizlik nedeniyle davanın reddi halinde zaman aşımı bakımından alacaklıya “munzam süre” tanındığı, zaman aşımı konusunda getirilen bu munzam sürenin “hak düşürücü” sürelere de kıyasen uygulanmasında hiçbir yasal engel bulunmadığı gibi,
Hukuk Genel Kurulu’nun 13.2.1963 tarih ve 4/51-19 sayılı kararında da belirtildiği veçhile, görevsizlik kararı üzerine Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 193. maddesine uygun olarak görevli mahkemede görülmekte olan bu dava, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamı olup, görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış haklar saklı tutulmuş olacağından, hak düşürücü sürelerin de görevsiz mahkemede davanın açıldığı zamana göre hesaplanması hukuksal bir gerekliliktir. Bu arada, görevsiz mahkemede eksik bırakılan hususların (Harçlandırma, ve benzeri hukuki ve usuli işlemler vs.) görevli mahkemede tamamlanması doğaldır.
Davacı, prim borcu ve faizinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacıya ait bina inşaatı işyerinde çalışan bazı işçilerin bu çalışmalarının Kuruma eksik bildirildiğini saptayan müfettiş raporuna dayalı olarak tahakkuk ettirilen idari para cezası ve eksik bildirilen primlere ilişkin borcun kaldırılmasına yönelik olarak davalı Kurum nezdinde yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine, Kurum ünitesinin bu kararına karşı süresi içinde Sulh Ceza Mahkemesine yapılan itirazın anılan mahkeme tarafından incelenerek, idari para cezalarının kaldırılmasına, prim ve gecikme zammına ilişkin başvuruyu inceleme görevinin ise iş Mahkemesine ait bulunduğu belirtilerek Sulh Ceza Mahkemesinin görevsizliğine karar verilmesi karşısında, davacı tarafça görevli iş Mahkemesinde işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkeme, görevsiz Sulh Ceza Mahkemesinde açılan davanın süresinde olup olmadığını irdelemeksizin, iş mahkemesine açılan bu davayı süresinde açılmadığı gerekçesiyle red etmiştir. Olayda öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, prim borcu ve gecikme zammının iptaline ilişkin davanın “yargı yeri yanılgısı” nedeniyle Sulh Ceza Mahkemesine süresinde açıldığı halde, davanın “görevsizlik” ile sonuçlanması üzerine görevli mahkemede açılmış bulunan iş bu davanın görevsiz mahkemedeki o davanın devamı olup olmadığı ve süresinde açılmış sayılıp sayılmayacağı meselesidir.
Bilindiği üzere öğretide; görev uyuşmazlığı, ayni yargı yoluna tabi mahkemeler arasındaki ilişkide söz konusu edildiği halde, İdari, askeri ve adli yargı yerleri ile yine adli yargı içerisinde yer alan ceza ve hukuk mahkemeleri arasındaki İlişki ise (görev değil) yargı yolu uyuşmazlığı olarak nitelendirilmektedir. (Kuru, 1974-158) Oysa bu konudaki uygulamaya bakınca Hukuk ve Ceza Mahkemeleri arasındaki ilişkiye de “görev” münasebeti denildiği görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında ceza mahkemesince görevsizlik kararı yerine, yargı yeri yanılgısı nedeniyle dinlenmesi mümkün bulunmayan “dava dilekçesinin REDDİNE” karar verilmesi gerekir idi ise de, esasen aşağıda anlatılan yasal düzenlemeler ışığında, Hukuk Tekniği ve usul hukuku açısından Vargı yolu uyuşmazlığının dahi “görev uyuşmazlığı” ile aynı sonuçları doğurduğunda kuşku yoktur.
Gerçekten de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde “diğer bir mahkeme yahut idari makam veya yargı merciinin görevine giren bir dava veya iş kendisine arz olunan (görevsiz) mahkeme … görevsizlik kararı verebileceğine işaret edilmekte,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 293. maddesine göre “kabule şayan müracaatta… merciinin tayininde yapılan hata müracaat edenin hukukunu ihlal etmeyeceği” gibi 3622 sayılı Yasa ile değişik 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14/3-a ile 15/1-a ve 2, fıkralarında “görevsiz mahkemeye yapılan başvuruların Danıştay veya ilgili (görevli) mahkemeye başvurma tarihi olarak kabul edileceği” öngörülmektedir. Esasen uygulamada idari yargılama usulünde anılan yasa maddeleriyle belirtilen düzenlemeler getirilmeden önceki yasal boşluk, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 7 ve 193 maddelerinin kıyasen uygulanması suretiyle giderilmekte olduğunu görmekteyiz. Bu konuda 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve işleyişi Hakkındaki Kanun’un 10 ve devamında yer alan 18. ve 22. maddelerinde de “başvuru ile … zaman aşımı ve öbür kanuni sürelerin duracağı” belirtilmektedir. Öte yandan bütün bu yasal düzenlemelere paralel olarak da Borçlar Kanunu’un 137. maddesinde görevsizlik nedeniyle davanın reddi halinde zaman aşımı bakımından alacaklıya “munzam süre” tanındığı, zaman aşımı konusunda getirilen bu munzam sürenin “hak düşürücü” sürelere de kıyasen uygulanmasında hiçbir yasal engel bulunmadığı gibi,
Hukuk Genel Kurulu’nun 13.2.1963 tarih ve 4/51-19 sayılı kararında da belirtildiği veçhile, görevsizlik kararı üzerine Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 193. maddesine uygun olarak görevli mahkemede görülmekte olan bu dava, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamı olup, görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış haklar saklı tutulmuş olacağından, hak düşürücü sürelerin de görevsiz mahkemede davanın açıldığı zamana göre hesaplanması hukuksal bir gerekliliktir. Bu arada, görevsiz mahkemede eksik bırakılan hususların (Harçlandırma, ve benzeri hukuki ve usuli işlemler vs.) görevli mahkemede tamamlanması doğaldır.
Yukardan beri açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetildiğinde, davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasına girerek sonucuna göre hüküm kurmak gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 2.7.2002 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOYYAZISI
Dava; Kurumca verilen idari para cezasının iptali istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağını teşkil eden 506 sayılı Kanunun 140. maddesinde; idari para cezasını gerektiren haller, cezayı uygulayacak makam, cezaya itiraz ve itirazı inceleyecek merci ile itiraz üzerine verilen karara karşı hangi mahkemede dava açılabileceği özel bir şekilde belirlenmiştir. Buna göre; cezayı gerektiren haller oluştuğunda Kurumca verilecek idari para cezasına karşı tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir, itirazı reddedilenler, red kararının kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde yetkili Sulh Ceza Mahkemesinde dava açabilirler, idari para cezasına karşı süresi içinde Kuruma itiraz edilmemesi veya itirazın reddine karar verilmesi halinde yine süresi içinde Sulh Ceza Mahkemesinde dava açılmaması hallerinde idari para cezası kesinleşir ve artık iş mahkemesinde menfi tespit, ödeme emrinin iptali ve itiraz davası açılamaz.
Davamızda somutlaşan olayda, Kurum ünitesine yapılan itirazın reddedilmesi üzerine süresinde yapılan itirazı inceleyen Sulh Ceza Mahkemesince, resen tahakkuk ettirilen prim borcu ve gecikme zammına ilişkin itirazı inceleme yetki ve görevinin iş mahkemesine ait olduğundan mahkemenin görevsizliğine, idari para cezasına yönelik itirazın kısmen kabulüne karar verilmiş, 10.4.2001 tarihinde iş mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesine açılan işbu davanın süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Adli yargı sistemi içindeki görevsizlik kararlarının; ancak hukuk mahkemeleri ya da ceza mahkemeleri arasında uygulanması mümkündür. Başka bir anlatımla hukuk mahkemelerinden ceza mahkemelerine, ya da ceza mahkemelerinden hukuk mahkemelerine görevsizlik kararı verilemez. Hukuk mahkemesinin görevli olmadığından dolayı dava dilekçesinin reddine karar verildiği takdirde dosyanın ait olduğu mahkemeye gönderileceğine dair Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesi hükmü, ancak hukuk mahkemeleri arasına verilen görevsizlik kararları için uygulanır. Aksinin kabulü halinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 193. maddesi uyarınca dava dosyasının görevli kabul edilen Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesi gerekir. Buna göre görevli mahkemede görülmeye başlanan dava, yeni bir dava olmayıp, görevsiz mahkemede açılmış bulunan davanın devamı niteliğindedir. Bu durumda görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış olan haklar saklı tutulmuş olur. Örneğin zamanaşımı ya da hak düşürücü süre, görevsiz mahkemede davanın açıldığı tarihe göre hesaplanır, görevsiz mahkeme kararı ile konulmuş bulunan ihtiyati tedbir veya ha çiz devam eder.
Ayrıca görevsiz mahkemedeki ikrar, yemin, feragat, kabul ve sulh görevli mahkeme yönünden bağlayıcı niteliktedir. 506 sayılı Kanunun 140. maddesinde idari para cezasına itiraz yöntemi açıkça belirtilmiş olup, anılan maddede sayılan itiraz yolları kullanılmaksızın iş mahkemesinde açılan davanın yargı yolu yanlışlığı nedeniyle dinlenilmesi mümkün değildir.
Kurumca idari para cezası ile cezalandırılan kişilerin; 506 sayılı Kanunun 140 maddesinde kanun yolunun açıkça gösterilmesi karşısında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 293. maddesindeki “Kabule şayan bir müracaata, kanun yolunun veya merciinin tayininde yapılan bir hata müracaat edenin hukukunu ihlal etmez.” kuralından yararlanmaları da mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun olduğuna inandığım yerel mahkeme kararının onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun, davanın süresinde açıldığı kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerektiği şeklindeki bozma kararına karşıyım.