Av. Ünal Göktürk

Bakırköy Hukuk Bürosu

İcra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması halinde, yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir.

23. Hukuk Dairesi         2014/2255 E.  ,  2014/7493 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : İstanbul (Kapatılan) 24. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 02/12/2013
NUMARASI : 2012/105-2013/290

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan sözleşme uyarınca, müvekkilinin davalıya ait iş yerinde teknik, danışma, denetim ve havuz bakımı hizmeti vermekte iken, davalının sözleşmeyi 28.02.2011 tarihinden geçerli olmak üzere haksız olarak feshettiğini, bu tarihe kadar hizmet veren müvekkilinin hizmet nedeni ile tahakkuk eden alacağının ödenmemesi üzerine davalı hakkında ilamsız icra takibi başlattığını, borcun tamamına itiraz eden davalının daha sonra icra dosyasına 49.627,00 TL ödeme yaptığını, yapılan ödemenin BK’nın 84. maddesi uyarınca tenzilinden sonra geriye 11.616,64 TL alacaklarının kaldığını ileri sürerek, davalının bu miktar yönünden itirazının iptali ile icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, sözleşmenin 05.04.2011 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere müvekkili şirket tarafından 04.01.2011 tarihinde gönderilen ihtarname ile feshedildiğini, davalının sözleşmenin feshi üzerine Şubat ayı hizmet bedellerini belirlerken sözleşmenin geçmişteki uygulamasını yok sayarak ticari ilişkinin başladığı 2007 yılında uygulanan fiyatlara altışar aylık dönemlerle fiyat artışı uygulamak suretiyle hesaplama yaptığını, oysa taraflar arasında hiç bir ihtilaf bulunmayan 2010 Aralık ayı fiyatlarına artış uygulanması gerektiğini, bu doğrultuda hesaplama yapıldığında Şubat ayı hizmet bedellerinin toplam 40.038,96 TL olduğunu, müvekkilinin bu miktarı takip tarihinden ödeme tarihine kadar işleyen faizi ile birlikte 49,627,00 TL olarak icra dosyasına ödediğini, bunun dışında herhangi bir borcu bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, tarafların ticari defter kayıtlarına göre, davacının davalıdan 48.736,24 TL alacaklı olduğu, davalı tarafından hizmet bedelinin 40.038,96 TL olduğu kabul edilmiş ise de, davacı tarafça tanzim edilen dava konusu faturalara sözleşmenin 7/j ve 7/o maddelerine göre yapılan artışların yansıtıldığı, davalı tarafın ise bu artışların uygulanmasını kabul etmediği, ancak sözleşme hükümleri doğrultusunda yapılan artışlar sonucu davacının davalıdan 48.736,24 TL alacaklı olduğunun kabul edildiği, borca itiraz ettiği halde davacının daha sonra herhangi bir ihtirazi kayıt koymadan icra dosyasına 49,627,00 TL ödeme yaptığı, ancak takip tarihi olan 11.03.2011 tarihinden ödemenin yapıldığı 06.10.2011 tarihine kadar işleyen faiz ile ilgili ödeme yapılmadığı, takipte, yapılan ödemelerin 818 sayılı BK’nın 84. maddesi gereğince faiz ve masraflara sayılacağı belirtildiğinden, bu tarihler arasında hesaplanan 4.226,03 TL faiz ile asıl alacaktan yapılan ödeme düşüldüğünde geriye 3.335,27 TL bakiye asıl alacak kaldığı, yapılan ödeme öncelikli olarak asıl alacağa sayıldığından icra takip, harç, masraf ve vekalet ücreti hesabının İcra Dairesince yapılacağı, bu hesaplamalardan kaynaklanan ihtilafların da icra mahkemesinin görev alanına girmekle şikayet yoluyla İcra Mahkemesi’nce çözümleneceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 3.335,27 TL asıl alacağa yapılan itirazın iptaline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2) Dava, taraflar arasındaki teknik, danışma, denetim ve havuz bakımı hizmetlerinin görülmesine ilişkin sözleşmeden kaynaklanan 2011 Şubat ayı hizmet bedellerinin tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalı işverene ait iş yerinde teknik, danışma ve denetim hizmetlerinin davacı yüklenici tarafından yerine getirilmesi amacıyla taraflar arasında 01.01.2009 tarihinde hizmet sözleşmesi imzalanmış olup, sözleşmenin 7/h maddesinde, bir sonraki dönem fiyatı tespitinin TUİK 2003=100 tüketici fiyatları endeksi (TÜFE) ile TUİK 2003=100 üretici fiyatları endeksinin (ÜFE) son altı aylık artışlarının aritmetik ortalaması oranında arttırılacağı kararlaştırılmıştır.
Bu hüküm uyarınca, uyuşmazlık konusu Şubat 2011 ayına ilişkin hizmet fiyatları belirlenirken, önceki dönem olan ve taraflarca kabul edilen Aralık 2010 ayındaki hizmet fiyatları esas alınarak, bu fiyatlar üzerinden arttırım yapılarak, davacının dört ayrı hizmet bedeline ilişkin Şubat 2011 ayı alacağının hesaplanması gerekirken, artışa ilişkin hükmün geçmişe yönelik uygulanması suretiyle sözleşme tarihinden Ocak 2011 ayına kadar geçen altı aylık dönemlerde taraflar arasında uygulanmayan fiyatlar esas alınarak takip konusu dönem alacağının hesaplanması sonucu belirlenen değer üzerinden karar oluşturulması doğru olmamıştır.
Öte yandan, itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır.
Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden;davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Yasal dayanağını İİK’nın 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir(İİK.m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla , burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da, ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur.
İcra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması halinde, yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir. Dolayısıyla, takipten sonra, ancak dava açılmadan önce yapılmış olan ödeme yönünden dava açılmasında, davacı tarafın hukuki yararı bulunmamaktadır. Aynı ilke, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.11.2003 gün ve 19-589 E, 645 K; 19.10.2011 gün ve 19-532 E, 640 K; Dairemizin 07.02.2013 tarih ve 2012/5291 E, 2013/634 K. 20.09.2013 tarih ve 3608 E., 5586 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
Mahkemece, davalı tarafça takip tarihinden sonra, dava tarihinden önce yapılan 49.627,00 TL ödeme dikkate alınarak, dava tarihi itibariyle davacının asıl alacak ve işlemiş faiz alacağının belirlenmesi, belirlenen bu miktar esas alınarak hüküm kurulması, icra inkâr tazminatının da bu miktar üzerinden belirlenmesi gerekirken, ödeme tarihi olan 06.10.2011 tarihi itibariyle hesaplama yapan bilirkişi raporunun esas alınması, hükmün son iki paragrafında ödemenin asıl alacaktan veya işlemiş faizden mahsubu hususunda çelişkiye düşülmesi doğru olmadığı gibi, HMK’nın 297/2. maddesi hükmüne uygun olarak alacağın tam olarak belirlenmesi gerekirken, infazı mümkün olmayacak ve İcra Mahkemesi’nde şikayete konu ihtilaf doğuracak şekilde hüküm kurulması da doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

);