Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı

Kaynananın evlilik birliğine müdahalesi boşanma sebebidir.

Kaynananın evlilik birliğine müdahalesi boşanma sebebidir.

Hukuk Genel Kurulu         2017/2719 E.  ,  2019/341 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 3. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.01.2015 tarih ve 2013/266 E., 2015/63 K. sayılı karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 05.11.2015 tarih ve 2015/5246 E., 2015/20367 K. sayılı kararı ile;
“…Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak açılan (TMK m.166/1) boşanma istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalının eşine ve eşinin ailesine hakaret ettiğini, onlarla görüşmeyi reddettiğini, annesinin de evliliğe sürekli müdahale ettiğini, eşinin hamileyken ve bebek doğduktan sonra kendisini odaya kilitlediğini, kendisine ve bebeğe zarar vereceğini söylediğini, değişik zamanlarda evi habersizce terk ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini ve davalının psikolojisinin ve ruh hâlinin çocuğa bakabilecek düzeyde olmadığını, velayetin müvekkiline tevdiini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin herhangi bir psikolojik rahatsızlığı olmadığını, 2013 yılı Mart ayı başında davacının isteğiyle müvekkilinin annesi ve eniştesi ile birlikte Konya’ya gittiğini, sonrasında davacının telefonlara çıkmadığını, daha sonradan yapılan aramalara ise davacının babasının cevap vererek “bizi aramayın, her şey bitti Osman falan yok, oğlum çok hasta” diyerek telefonu kapattığını, müvekkilinin eşini ve çocuğunu çok sevdiğini ve boşanmak istemediğini, bu sebeple davanın reddini savunmuş, aksi hâlde 1.000,00TL tedbir nafakası ile yoksulluk nafakasının, çocuk için 750,00TL iştirak nafakasının, 50.000,00TL maddi ve 50.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davalı ve annesinin davacı üzerinde baskı kurduğu, yine eşinin ailesinin ziyaretine sıcak davranmayarak ve kendi annesinin evliliğe müdahalesine sessiz kalarak kusurlu olduğu, davacının da davalıyı gezme amaçlı Konya’ya gönderdikten sonra boşanmak isteyip haber vermeden dava açtığı, dava öncesi birleşme çabalarına şiddetle karşı çıktığı ve annesinin az da olsa taraflara müdahalesi bulunduğu, bu şekilde tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velayetinin anneye tevdiine karar verilmiş, davalı kadının yeterli geliri olması nedeniyle yoksulluk nafakası talebinin, eşit kusur belirlemesi nedeniyle de maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, taraflar arasında evlilik birliğinin sarsıldığını kabule yeterli delil olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı erkek tarafından açılan boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü içermektedir.
Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş bir çok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel sosyal durumları, eğitim durumları, mali durumları, eşlerin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri, toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit edilecektir.
Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu taktirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktadır (TMK m. l66/II). Bu düzenlemeyle davalıya bu yolla bir itiraz hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu hakkın kötüye kullanılmasının yaptırımı da aynı hükümde belirtilmiştir.
Gerçekten, TMK. m. l66/II son cümleye göre itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, TMK’nın 166. maddesinin birinci fıkrası uyarınca taraflar arasında geçen her olay boşanma kararı verilmesi için yeterli olmayıp, bu olayların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet vermesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; tarafların 27.05.2011 tarihinde evlendikleri, eldeki davanın 07.03.2013 tarihinde açıldığı, dinlenen tanık beyanlarına göre davalı kadının, eşinin ailesi ile görüşmek istemediği, kendi annesinin evliliğe olan müdahalesine ses çıkarmadığı buna karşılık davacı erkeğin de annesinin müdahalesine izin verdiği ve tarafların ayrılmalarına sebep olan son olayda eşini Konya iline rıza ile gönderdikten sonra telefonlara çıkmamak ve aramamak suretiyle boşanma davası açtığı, bu durumda eşlerin eşit kusurlu olduğu ve evlilik birliğinin devamının eşlerden beklenmeyecek ölçüde temelinden sarsıldığı, davacı erkek tarafından açılan boşanma davasının kabul edilmesi gerektiği dosya kapsamı ile sabittir.
Bu itibarla, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre tarafların boşanmalarına dair mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, tarafların sair temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.03.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

);