Taraflar arasında düzenlenen protokolde taraflardan biri asli edimini yerine getirmediği takdirde, karşı taraf sözleşmeyi TBK gereği feshedebilir.
Hukuk Genel Kurulu 2013/1089 E. , 2014/621 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Samsun 2.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 28/02/2013
NUMARASI : 2013/31 E-2013/137 K.
Taraflar arasındaki “sözleşmenin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 26.01.2011 gün ve 2010/79 E.-2011/38 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 09.02.2012 gün ve 2011/5999 E.-2012/2450 K. sayılı ilamıyla;
(…Davacı, idareye ait Büyük Samsun Otelinin 09.06.1997 tarihli sözleşme ile davalı şirkete kiraya verildiğini, kira bedelinin ödenmemesi üzerine temerrüt nedeni ile tahliye ve alacak davası açılarak davanın kabul edildiğini ve tahliye kararının infazına 08.11.2006 tarihinde başlanıldığını, otelde tahliye işlemleri devam ederken davalının oteli kendiliğinden boşaltacağını söyleyip mehil verilmesini talep edince, idare Genel Sekreteri ile davalı şirket arasında 24.11.2006 tarihinde protokol imzalandığını, ancak bu protokolün idare adına sözleşme imzalama yetkisi olmayan idari amir tarafından imzalandığından yetki yönünden geçersiz bir sözleşme olduğunu, temsil edilen olarak protokole icazet verilmediğinden idarenin BK.nun 38.maddesine göre geçerli olmayan bir protokolle bağlı olamayacağını, bu nedenle protokolün yetkisiz temsil hükümlerine göre icazet verilmediğinden geçersiz sayılmasına, mümkün olmazsa davalının protokol hükümlerini yerine getirmemiş olması nedeni ile feshine ve tüm sonuçları ile ortadan kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, tahliye davası ve açılan alacak davasında dava konusu protokolün geçersizliğinin ileri sürülmediğini, bu nedenle bu davanın açılmasında hukuki yararın bulunmadığını, kaldı ki tahliye aşamasında dava konusu protokolün icranın geri bırakılması niteliğinde bir belge olduğunun Yargıtay 12.Hukuk Dairesi’nce kabul edilip HGK’nca tasdik edildiğini, tüm bu sürecin tereddütsüz bir temsil yetkisinin varlığına karine teşkil ettiğini, protokolün sulh niteliği taşıdığını ve asli edimlerinin bilirkişi raporu ile belirlenen tazminatın ödenmesi, otel satılırsa tahliye edilmesi, satılmazsa kira sözleşmesinin yenilenmesi olduğunu, satış gerçekleşmediğinden tali nitelikteki diğer edimlerin muaccel hale gelmediğini, davacı idarenin protokolün 1 ve 3 nolu edimlerini yerine getirmediğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı idareye ait otel binasının 09.06.1997 tanzim 01.05.1998 başlangıç tarihli ve 15 yıl süreli sözleşme ile davalı şirkete kiraya verildiği, davacı idarenin 04.11.1999 tarihinde davalı şirket aleyhine temerrüt nedeni ile tahliye ve ödenmeyen kira bedellerinin tahsili amacıyla açtığı davanın kabul edilerek kesinleştiği, tahliyeye ilişkin ilamın 30.05.2001 tarihinde infazı için icraya konulduğu, tahliye ilamının kesinleşmesi aşamasında takipsiz kalan icra işleminin 18.01.2006 tarihinde yenilenerek 2.İcra Müdürlüğü’nün 2006/207 esasına kayıt edildiği, 08.11.2006 tarihli tahliye tutanağı tutularak davalı şirket temsilcisinin 13.11.2006 gününe kadar süre verilmesi halinde bizzat tahliyeyi gerçekleştireceğine dair talebi doğrultusunda bu tarihli tahliye tutanağı tutularak tesbit işlemlerine başlandığı, 24.11.2006 tarihinde aynı tarihli davaya konu protokolün icra dosyasına sunularak davalı şirket tarafından icra dosyasına 15.01.2007 tarihinde otelin tahliye edileceğinin taahhüt edildiği ve bu taahhüdün davacı idare tarafından kabul edilerek aynı tarihli iki taraf imzalı tutanak tutularak imza altına alındığı 06.08.2007 tarihine kadar herhangi bir işlem yapılamadığı, en son 18.10.2007 tarihli tahliye tutanağı üzerine, tahliye işleminin reddine dair verilen icra işleminin iptali için davalı şirket tarafından yapılan şikayetin İcra Mahkemesince reddedilmesi üzerine, kararın 12.Hukuk Dairesince 06.05.2007 tarihli ilamla “taraflar arasında imzalanan 24.11.2006 tarihli protokolün Aynı gün icra müdürlüğüne ibraz edilmiş olup, bu protokol alacaklı vekili, icra müdürü ve borçlu şirket temsilcisi huzurunda imzalanan tutanakta belirtilmek suretiyle İİK’nun 41.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nun 33.maddesinde yazılı icra dairesi önünde ikrar edilmiş senet niteliği taşıması nedeni ile icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiği açıklanarak bozulduğu ve Hukuk Genel Kurulu’nca da direnme kararının 15.10.2008 tarihinde bozulduğu dosyadaki bilgi ve belgelerle tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Davaya konu 24.11.2006 tarihli protokol hükümleri incelendiğinde; tarafların uzlaşma ortamı yaratarak aşağıdaki şartlarda karşılıklı olarak anlaşmaya varıldığı açıklandıktan sonra, 1.maddesinde; kiracı şirketin tahliye işlemlerine başlanılmış olan Büyük Samsun Otel’ini kendiliğinden boşaltmayı taahhüt ettiği ve ve bu taahhüdü 2006/207 esastaki icra dosyasına protokol atıf gösterilerek tahliye taahhüdünde bulunulacağı, 2.maddesinde; davalı şirket tarafından 2006/1290 esasta görülen yargılamanın iadesine ilişkin davanın temyizinden ve yine idare aleyhine 2006/350 esasta kayıtlı olarak açılan tescil davasından vazgeçmeyi, bu tarihten sonra otelin tahliyesinin durdurulması gibi bir taleple yeni dava açmayacağının kabul ve taahhüt edildiği, 3.maddesinde; idarenin kira alacakları toplamı ile şirketin sebepsiz zenginleşme davası kapsamındaki alacaklarının takas ve mahsup edileceği, olayın devamı süresince, ihale suretiyle mülkiyeti satılacak otelin satış tarihine kadar işletilmesi ve satışı müteakip derhal kayıtsız ve şartsız otelin boşaltılacağı, 15.01.2007 tarihinde otelin satışının yapılması halinde otelin şirket tarafından tahliye edileceği, satışın yapılamaması halinde ek protokol ile kira bedeli karşılığında taraflarca yeniden kullanma süresi taahhüt alınarak belirleneceği, 2006/207 esastaki takip dosyasına verilecek taahhüdün bu protokol hükümlerinin yerine getirilmesi sonucu geçerlik kazanacağının yazılı olduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda hükümleri açıklanan 24.11.2006 tarihli protokolün, taraflar arasında nihai uzlaşmanın sağlanması amacına yönelik iradelerin ortaya konulduğu sulh sözleşmesi niteliğinde bulunduğu ve bu niteliği ile tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme olarak kabulü gerektiği gözetildiğinde; taraflardan birinin asli edim yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda karşı tarafın sözleşmeyi feshetme, sözleşmenin iptalini talep etme hakkının bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. O halde, uyuşmazlığın çözümü için anılan protokol ile iki tarafa yüklenen yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin tesbiti önem arz etmektedir. Protokol hükümleri genel olarak değerlendirildiğinde, dava konusu otelin 15.01.2007 tarihinde satışının yapılamadığı gibi, buna istinaden davacı ile davalı arasında otelin yeniden kullanımına ilişkin olarak herhangi bir ek protokolün de yapılmadığı tüm dosya kapsamı ile anlaşıldığı gibi, taraflar arasında da ihtilafsızdır. Davalı şirkete protokolün 1. ve 2.madde ile yükümlenen 2006/1290 esasta görülen yargılamanın iadesine ilişkin davanın temyizinden vazgeçilmediği, 01.12.2006 tarihinde temyize gönderildiği, yine davalı şirket tarafından açılan ve 2006/350 esasta görülen tapu iptali ve tescil davasının da feragat edilmeyerek davaya devam edildiği, tahliye işlemlerine ilişkin şikayet yolu ile ihtilaflara devam ettiği de tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır.
Davalı şirketin savunmasının aksine, dava konusu protokolün icranın geri bırakılmasına ilişkin belge olarak kabulüne yönelik İcra mahkemesince verilen kararın , dar yetkili mercii tarafından icra işlemlerine ilişkin olarak verilen bir karar olup, protokol hükümlerinin yerine getirilip getirilmediğine ilişkin bir tesbite yönelik değildir. O halde, mahkemece, davalı şirketin protokol ile borçlandığı yükümlülüklerini yerine getirmediği gözetilerek davacı idarenin fesih hakkının bulunduğu kabul edilerek bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sözleşmenin iptali istemine ilişkindir.
Davacı, idareye ait Büyük Samsun Otelinin 9.6.1997 tarihli sözleşme ile davalı şirkete kiralandığını, kira bedelinin ödenmemesi nedeniyle davalı hakkında temerrüt nedeni ile tahliye ve alacak davası açıldığını, davanın kabul edildiğini, kararın kesinleştiğini, tahliye kararının infazına 8.11.2006 tarihinde başlanıldığını, tahliye işlemleri için davalının süre talep ettiğini bunun üzerine davalı şirket ile 24.11.2006 tarihli protokolün imzalandığını, bu protokolü idare adına sözleşme imzalama yetkisi olmayan idari amir tarafından imzalandığından geçersiz olduğunu, bu nedenle protokolün yetkisiz temsil hükümlerine göre icazet verilmediğinden geçersiz sayılmasına, mümkün olmazsa davalının protokol hükümlerini yerine getirmemiş olması nedeni ile feshine ve tüm sonuçları ile ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, tahliye davasında protokolün geçersizliğinin ileri sürülmediğini, bu davanın açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, tahliye aşamasında dava konusu protokolün icranın geri bırakılması niteliğinde bir belge olduğunun Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nce kabul edilip HGK’nca onandığını, tüm bu sürecin temsil yetkisinin varlığına karine teşkil ettiğini, protokolün sulh niteliği taşıdığını, asli edimlerinin bilirkişi raporu ile belirlenen tazminatın ödenmesi, otel satılırsa tahliye edilmesi, satılmazsa kira sözleşmesinin yenilenmesi olduğunu, satış gerçekleşmediğinden tali nitelikteki diğer edimlerin muaccel hale gelmediğini, davacı idarenin protokolün 1 ve 3 nolu edimlerini yerine getirmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; taraflar arasında düzenlenen protokolün, sulh sözleşmesi niteliğinde, iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu, Borçlar Kanunu’nun 81. maddesi gereğidir davacının protokol gereğince üzerine düşen edimleri yerine getirmeyi önerdiğine yahut yerine getirdiğine ilişkin herhangi bir iddiada bulunmadığı, karşı taraftan ediminin ifasını isteyen tarafın öncelikle kendi edimini yerine getirmesi gerektiğini, ayrıca protokoldeki edimlerin yerine getirilmesi imkanı var iken ve ifa olanağı bulunduğu sürece tarafların söz konusu edimlerin ifasını isteyebilecekleri, sözleşmenin iptalini isteyemeyecekleri gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş, verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, taraflar arasında düzenlenen, “Protokol” başlıklı 24.11.2006 tarihli sözleşme gereğince tarafların edimlerini yerine getirip getirmedikleri; davacının sözleşmenin feshini talep edip edemeyeceği ve mahkemenin feshe karar verip veremeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Davacı ile davalı arasında düzenlenen 01.05.1998 başlangıç tarihli, 15 yıl süreli kira sözleşmesi ile dava konusu otelin davalı şirkete kiraya verildiği, davalı tarafından kira paralarının süresinde ödenmemesi nedeniyle, davacı idare tarafından temerrüt nedeniyle tahliye ve alacak davası açıldığı, kiralananın tahliyesine karar verilerek kararın kesinleştiği, tahliyeye ilişkin ilamın 30.5.2001 tarihinde infazı için icraya konulduğu, takibin 18.1.2006 tarihinde yenilenerek 2. İcra Müdürlüğü’nün 2006/207 E. sayılı dosyası üzerinden takibin devam ettiği, 08.11.2006 tarihli tahliye tutanağı tutularak davalı şirket temsilcisinin 13.11.2006 gününe kadar süre verilmesi halinde bizzat tahliyeyi gerçekleştireceğine dair talebi doğrultusunda bu tarihli tahliye tutanağı tutularak tesbit işlemlerine başlandığı, 24.11.2006 tarihinde aynı tarihli davaya konu protokolün icra dosyasına sunularak davalı şirket tarafından icra dosyasına 15.01.2007 tarihinde otelin tahliye edileceğinin taahhüt edildiği ve bu taahhüdün davacı idare tarafından kabul edilerek aynı tarihli iki taraf imzalı tutanak tutularak imza altına alındığı 6.8.2007 tarihine kadar herhangi bir işlem yapılamadığı, en son 18.10.2007 tarihli tahliye tutanağı üzerine, tahliye işleminin reddine dair verilen icra işleminin iptali için davalı şirket tarafından yapılan şikayetin İcra Mahkemesince reddedilmesi üzerine, kararın 12.Hukuk Dairesince 06.05.2007 tarihli ilamla “taraflar arasında imzalanan 24.11.2006 tarihli protokolün Aynı gün icra müdürlüğüne ibraz edilmiş olup, bu protokol alacaklı vekili, icra müdürü ve borçlu şirket temsilcisi huzurunda imzalanan tutanakta belirtilmek suretiyle İİK’nun 41.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nun 33.maddesinde yazılı icra dairesi önünde ikrar edilmiş senet niteliği taşıması nedeni ile icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiği açıklanarak bozulduğu ve Hukuk Genel Kurulu’nca da direnme kararının 15.10.2008 tarihinde bozulduğu hususlarında tartışma bulunmamaktadır.
Davaya konu 24.11.2006 tarihli protokolün 1.maddesinde; kiracı şirketin tahliye işlemlerine başlanılmış olan Büyük Samsun Otel’ini kendiliğinden boşaltmayı ve tahliye taahhüdünde bulunacağını taahhüt ettiği; 2. maddesinde, davalı şirket tarafından Samsun 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/1290 E. sayılı dosyasında görülmekte olan yargılamanın iadesine ilişkin davanın temyizinden ve yine Samsun 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/350 E. sayılı dosyasında görülmekte olan tescil davasından vazgeçmeyi, bu tarihten sonra otelin tahliyesinin durdurulması gibi bir taleple yeni dava açmayacağının kabul ve taahhüt edildiği; 3.maddesinde, idarenin kira alacakları toplamı ile şirketin sebepsiz zenginleşme davası kapsamındaki alacaklarının takas ve mahsup edileceği, 15.01.2007 tarihinde otelin satışının yapılması halinde otelin şirket tarafından tahliye edileceği, satışın yapılamaması halinde ek protokol düzenleneceği hükümlerine yer verildiği dosyada bulunan protokolden açıkça anlaşılmaktadır.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK) 106.maddesinde, karşılıklı yükümlülükleri içeren sözleşmelerde borcun yerine getirilmemesi (ifada gecikme) halinde, alacaklının hakkını, nasıl kullanacağı düzenlenmiştir.
818 sayılı BK.nun 106/2.maddesinde, borcun yerine getirilmemesi halinde alacaklıya üç seçimlik hak verilmiştir. Bunlar, 1-Her zaman gecikmiş işi yerine getirme (ifayı) ve gecikme tazminatı isteme; 2-Sözleşmenin ifasından vazgeçilerek olumlu zararı isteme; 3-Sözleşmeyi feshederek olumsuz zararı isteme şeklide açıklanmaktadır. Davacı görülmekte olan davada, bu seçimlik haklardan sözleşmenin feshini istemiştir. (Aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.1991 gün ve 1991/15-340-467 sayılı kararında da vurgulanmıştır.) Somut olayda hal ve vaziyetten karşı tarafa 818 sayılı BK’nun 107.madde uyarınca mehil verilmesine gerek olmadığı görülmüştür.
Bu durumda, taraflar arasında düzenlenen 24.11.2006 tarihli protokolün, taraflar arasında nihai uzlaşmanın sağlanması amacına yönelik tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliğinde olduğu, taraflardan birinin asli edim yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda mülga 818 sayılı BK’nun 106.maddesi gereğince karşı tarafın sözleşmeyi feshetme, sözleşmenin iptalini talep etme hakkının bulunduğu açıktır.
Protokol hükümleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde, protokolde ağırlıklı edimlerin davalı şirkete yüklendiği, davalı şirketin ise yukarıda bahsedilen 2006/1290 E. sayılı dosyasının temyizinden vazgeçmediği ve 2006/350 E.sayılı dosyasındaki tapu iptali ve tescil davasından da feragat etmediği tüm dosya kapsamı ile sabittir.
Bu durumda mahkemece, davalı şirketin protokol ile borçlandığı edimlerini yerine getirmediği gözetilerek davacı idarenin fesih hakkının bulunduğu kabul edilerek bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.5.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.