Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı

Ücret bordrosunun imzalı olması, ücretin emsal araştırılarak ispatına engel değildir.

Ücret bordrosunun imzalı olması, ücretin emsal araştırılarak ispatına engel değildir.

Hukuk Genel Kurulu         2013/9-160 E.  ,  2013/1390 K.

  • İŞÇİLİK ALACAKLARI
  • İŞÇİNİN AYLIK ÜCRETİNİN BELİRLENMESİNDE (SİGORTA KAYITLARI VE İMZALI ÜCRET BORDROLARI VARKEN) EMSAL ÜCRET ARAŞTIRMASI
  • GEREKÇENİN GENİŞLETİLMESİ
  • İŞÇİNİN GERÇEK ÜCRETİNİN TESPİTİ
  • VEKİLİN YEMİN TEKLİF ETME YETKİSİ

“İçtihat Metni”

Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 3. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen, 11.03.2010 gün ve 2009/265 E., 2010/95 K. sayılı kararın incelenmesinin davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 20.06.2012 gün ve 2010/15452 E., 2012-23934 K. sayılı ilamı ile;

(…A) Davacı İsteminin Özeti

Davacı, davalı işyerinde çamur işçisi olarak çalıştığını, en son 523 TL net ücret aldığını, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haksız olarak feshedildiğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacağının tahsilini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti

Davalı, davacının kıdem ve ihbar tazminatının ödenmesi suretiyle iş sözleşmesinin feshedildiğini, aylık net 403 TL ücret aldığını savunarak davanın reddini istemiştir.

C)Yerel Mahkeme Kararının Özeti

Mahkemece toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davacının asgari ücret aldığından bahisle yapılan ödeme nedeniyle kıdem ve ihbar tazminatı alacağı bulunmadığı, fazla çalışma, genel tatil ve hafta tatili alacaklarının ise sübut bulmadığından davanın reddine karar verilmiştir.

D)Temyiz

Kararı davacı taraf temyiz etmiştir.

E) Gerekçe

1- Somut olayda davacı işçi, iş sözleşmesinin davalı işverence haksız olarak feshedildiğini beyanla bir kısım işçilik alacaklarınnı hüküm altına alınmasını istemiştir.

Davalı işveren ise davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davacı vekilinin yaptığı yemin teklifine davalı işveren temsilcisi tarafından yerine getirilmesi gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkemece yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir.

Mahkemece, her ne kadar davalı işveren temsilcisinin eda ettiği yemine değer verilmiş ise de teklif edilen yemin metnindeki hususlarla ilgili ispat külfetinin kime ait olduğu yeterli bir şekilde araştırılmaksızın kime ait olduğu bir yana davacı vekilinin dosyadaki vekaletnamesinde karşı tarafa yemin teklif etme yetkisinin bulunmadığı gözardı edilmiştir.

Bu itibarla davacı tarafça teklif edilen ve karşı taraf temsilcisinin yerine getirdiği yemin yok hükmündedir.

Davacı işçinin yaptığı iş ve kıdemi itibariyle de işçilik alacaklarının hesaplanmasında esas alınan ücret asgari ücret olarak kabul edilmiş ise de tanık beyanları ve yapılan emsal ücret araştırması ile de doğrulanan davacının talep ettiği ücretin hesaplamalarda dikkate alınmaması isabetsizdir.

Yukarıdaki anlatımlar ışığında mahkemece gerekirse yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak, davacının hak ettiği alacakların hesaplanıp ödendiği anlaşılan miktarların mahsubu ile hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile hüküm kurulması hatalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin davalı iş yerinde 12/10/1999 tarihinden 03/05/2007 tarihine kadar aralıksız olarak çamurhane bölümünde çalıştığını, en son net 523 TL ücret aldığını, fazla çalışma yapmasına rağmen kendisine fazla çalışma ücreti ödenmediği gibi, dini bayramların ilk günü hariç, ulusal bayramların tamamında çalışmasına rağmen bu çalışmalarının karşılığı olan ücretlerin de ödenmediğini, davalı iş verenin kötü niyetli olarak, kıdem ve ihbar tazminatlarını ödememek için müvekkilinin iş akdine son verdiğini belirterek, işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı işveren vekili, davacının disiplinsiz çalışmaları sonucunda yapılan uyarılara uymadığı gerekçesiyle  kıdem ve ihbar tazminatı ödenmek suretiyle iş akdine son verildiğini, verilen kıdem ve  ihbar tazminatlarını aldığına dair imzasının bulunduğunu,  davacının en son net ücretinin 403 TL olduğunu, diğer alacakları yönünde ise, her hangi bir çalışması bulunmadığından davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; tarafların ücret konusunda iddialarının ispat edememeleri nedeniyle, davacıya ödenen kıdem ve ihbar tazminatlarına esas alınan net  ücretin, sigorta sicil dosyasındaki asgari ücret üzerinden brüt 562,50 TL aylık ücrete tekabül ettiği, bu nedenle kıdem ve ihbar tazminatı alacağının olmadığı, fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil alacaklarının sübut bulmadığı  gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece, yukarıda belirtilen nedenlerle karar bozulmuştur.

Yerel Mahkemece; önceki gerekçeler yanında, bozma ilamında her ne kadar davacı vekilinin yemin teklif etmek için vekaletnamede yetkisinin olmadığı iddia olunmuş ise de dosyadaki dava dilekçesi ekindeki vekaletnamede, davacı vekili yemin  teklif etmeye yetkili kılındığı, her ne kadar yemin içeriği itibariyle ispat külfeti noktasında eleştiri getirilmiş ise de, davacıya kıdem ve ihbar tazminatı ödemesi yapıldığı ve karşılığında makbuz alındığı iddia olunduğundan, makbuzlardaki imzanın kendisine ait olmadığını veya makbuz içeriğindeki miktarları almadığını ispat külfetinin davacıya düştüğü, gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Mahkemenin direnmeye ilişkin kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının aylık ücretinin belirlenmesinde, sigorta kayıtları ve imzalı ücret bordroları varken, emsal ücret araştırmasının dikkate alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır.

I-) Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşme sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce; Mahkemenin ilk kararının gerekçesinde yer almayan “davacıya kıdem ve ihbar tazminatı ödemesi yapılmış ve karşılığında makbuz alındığı iddia olunmuştur. Makbuzlardaki imzanın kendisine ait olmadığını veya makbuz içeriğindeki miktarları almadığını ispat külfeti davacıya düşmektedir” gerekçesiyle oluşturulan direnme kararının, gerçekte direme kararı mı, yoksa Özel Dairenin incelemesinden geçmeyen yeni bir hüküm niteliğinde mi olduğu hususu, ön sorun olarak ele alınmıştır. Direnme kararında “davacıya kıdem ve ihbar tazminatı ödemesi yapılmış ve karşılığında makbuz alındığı iddia olunmuştur. Makbuzlardaki imzanın kendisine ait olmadığını veya makbuz içeriğindeki miktarları almadığını ispat külfeti davacıya düşmektedir” denilmesinin gerekçenin genişletilmesi niteliğinde bulunduğu oybirliği ile benimsenmiş ön sorun da bu şekilde aşıldıktan sonra, direnme hükmünün esastan incelenmesine geçilmiştir.

II-) İşin esasına yönelik olarak yapılan incelemede:

A-İş akdinin işverence haksız feshi nedeniyle işçinin alacak miktarı belirlenirken, bu hesabı doğrudan etkileyecek olan işçinin gerçek ücretinin saptanması gerekmektedir. Gerçek ücret; işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücrettir.

İş akdinin tarafları görünüşte bir ücret belirlemiş olabilirler, ancak bu ücret tarafların aralarında kararlaştırdıkları gerçek ücret olmayabilir. Uygulamada bazen taraflar arasında kararlaştırılmış olan gerçek ücret (örneğin SSK primlerini daha az ödemek amacıyla) bordroya yansıtılmamakta, daha düşük (örneğin asgari ücret) gösterilmektedir. Bu gibi durumlarda yargıç tarafından gerçek ücretin saptanması yoluna gidilmelidir (Prof. Dr. S. Süzek, İş Hukuku, 2. Bası, Beta Yayınları, Sy:287).

İş sözleşmesinin tarafları arasında ücret miktarı konusunda çıkabilecek ihtilaflarda gerçek ücretin her türlü delille ispatı mümkündür. Aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, tanık beyanları gibi delillerle işçinin imzasını taşıyan ücret bordroları veya hizmet sözleşmesinde yazılı olan ücretin gerçek olmadığı kanıtlanabilir. Ücretin mevcut delillerle şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi mümkün bulunmayan kimi durumlarda, yapılan iş, hizmet süresi ve diğer belirleyici özellikler belirtilmek suretiyle ilgili meslek örgütlerinden sorulmak suretiyle de belirlenebilir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02.07.2003 gün ve 2003/21-440-440, 28.06.2006 gün ve 2006/9-479-484, 22.10.2008 gün ve 2008/9-641-649  sayılı kararlarında da benimsenen araştırma ilkeleri uyarınca, somut olaya bakıldığında; davacının, kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre ödenmesi gereken ücretin asgari ücretin üstünde olduğunu kabul etmesi gerekir; bu durumun yapılan emsal ücret araştırması ile de doğrulanmış olması karşısında, davacının talep ettiği ücretin hesaplamalarda dikkate alınması gerekirken asgari ücret üzerinden yapılan hesaplamaya göre sonuca gidilmesi isabetsizdir.

Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alındığında, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

B) Her ne kadar bozma ilamında, davacı vekilinin vekaletnamesinde  yemin teklif etme yetkisi bulunmadığı belirtilmiş ise de, dosya içersinde bulunan, Kayseri 1. Noterliğinin 14.10.2005 gün ve 16216 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile  davacı  Mehmet D., Avukat Yılmaz K.’yi vekil tayin ettiği vekaletnamede, yemin teklif etme yetkisinin bulunduğu anlaşıldığından, Özel Daire bozma ilamında yer alan “Mahkemece, her ne kadar davalı işveren temsilcisinin eda ettiği yemine değer verilmiş ise de teklif edilen yemin metnindeki hususlarla ilgili ispat külfetinin kime ait olduğu yeterli bir şekilde araştırılmaksızın kime ait olduğu bir yana davacı vekilinin dosyadaki vekaletnamesinde karşı tarafa yemin teklif etme yetkisinin bulunmadığı gözardı edilmiştir.

Bu itibarla davacı tarafça teklif edilen ve karşı taraf temsilcisinin yerine getirdiği yemin yok hükmündedir.”  Şeklindeki bölümün bozma metninden çıkarılması gerekir.

SONUÇ: 1-Yukarıda (II).maddenin (A) bendinde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA,

2-Yukarıda (II).maddenin (B) bendinde açıklanan nedenlerle, bozma ilamının son paragrafında yer alan “Mahkemece, her ne kadar davalı işveren temsilcisinin eda ettiği yemine değer verilmiş ise de teklif edilen yemin metnindeki hususlarla ilgili ispat külfetinin kime ait olduğu yeterli bir şekilde araştırılmaksızın kime ait olduğu bir yana davacı vekilinin dosyadaki vekaletnamesinde karşı tarafa yemin teklif etme yetkisinin bulunmadığı gözardı edilmiştir. Bu itibarla davacı tarafça teklif edilen ve karşı taraf temsilcisinin yerine getirdiği yemin yok hükmündedir” şeklindeki bölümün bozma metninden çıkarılmasına, hükmün belirtilen bu gerekçelerle  BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 5521 sayılı Kanunun 8/son maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.09.2013 gününde  oyçokluğuyla karar verildi.

 

);