Bölge Adliye Mahkemesi Kararı

Rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır.

Rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/890 Esas
KARAR NO: 2021/1076 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/09/2017
NUMARASI: 2015/151 Esas 2017/647 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 08/07/2021
Dairemizden verilen 05/03/2020 tarih 2018/1661 Esas 2020/348 sayılı kararı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 08/03/2021 tarih ve 2020/2023 Esas 2021/2136 Karar sayılı ilamıyla bozulmakla, dosyanın Dairemizin yukarıdaki esasına kaydı ile duruşmalı olarak yapılan incelemesi sonucunda;

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’ in müvekkili ile arasında akdedilen iş sözleşmesinde kararlaştırılan rekabet yasağı hükmüne aykırı surette diğer davalı nezdinde çalışmaya başlaması nedeniyle fazlaya ait talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000-TL’nin ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine ve fazlaya ait hakların saklı tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirket yönünden davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, davacının rekabet sözleşmesinin varlığı iddiası ile cezai şart talep edemeyeceğini, müvekkilinin rekabet yasağı uygulanabilecek bir iş ve görevde çalışmadığını, rekabet yasağı sözleşmesi kurulması için gerekli koşulların bulunmadığını, davaya konu rekabet sözleşmesinin sınırlandırılmadığından geçersiz olduğunu, sözleşmede belirtilen cezai şartın fahiş olduğunu, Borçlar Kanunu’ nun 20. maddesi kapsamında sözleşmede bulunduğu iddia edilen hükmün genel işlem koşulları kapsamında geçersiz olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:

İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 20/09/2017 tarih ve 2015/151 Esas – 2017/647 Karar sayılı kararı ile; ” … Dava; davalının iş sözleşmesi ve rekabet yasağına aykırı davranmama taahhüdüne rağmen aynı alanda faaliyet gösteren başka bir firmada çalışmaya başlaması nedeniyle rekabet yasağına aykırı davrandığından dolayı açılan tazminat istemine ilişkindir. Taraflar arasında işçi-işveren ilişkisi bulunmamaktadır. Davanın TBK 444 ve 447.maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir ve TTK 4.maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliğindedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 2011/13747 Esas, 2012/356 Karar sayılı kararındada belirtildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti başlıklı 48 ve devamı maddelerinde herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu bildirilmiş, BK 19/1.maddesinde (TBK 26) bir aktin mevzunu kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunacağı belirtilmiş, BK 20.maddesinde (TBK 27) ise kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olduğu düzenlenmiştir. Sözleşmenin tarafları sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu belirlemekte özgür iseler de bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemeyecektir. Buna göre taraflar arasındaki sözleşmenin rekabet yasağını düzenleyen 9. Maddesi hükmü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olması ve tarafların aralarında imzalayacakları bir sözleşme hükmü ile bu özgürlüğü ihlal anlamına gelecek herhangi bir düzenleme yapmalarının mümkün bulunmaması nedeniyle geçersizdir. Açıklanan bu nedenlerle davalı … açısından yerinde görülmeyen davanın reddine karar vermek gerektiği, diğer taraftan davalı şirketin, davacı ile diğer davalı arasında akdedilen sözleşmenin tarafı olmadığından ve eğer taraflar arasında TBK 444 ve devamı maddelerine göre usulüne uygun düzenlenmiş ve geçerli bir rekabet yasağı sözleşmesi olsa dahi bu hususun ancak sözleşmenin taraflarını bağlayacağından dolayı davalı şirkete yönelik davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; “1-Davalı … A.Ş.’ ye yönelik davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine, 2-Davalı …’ e yönelik davanın yerinde görülmediğinden reddine, … ” karar verilmiş verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:

Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk Derece Mahkemesi’ nin davanın reddine dair kararının, eksik incelemeye ve yanılgılı hukuki değerlendirmelere dayalı, açıkça haksız ve hukuka aykırı bir karar olduğunu, TBK’ nun İş Sözleşmelerinde rekabet yasağını düzenleyen 444 – 447 madde hükümlerine uygun olarak rekabet yasağı düzenlemesi yapılabileceği, bunun Anayasamızdaki çalışma hürriyetine aykırı bir yönünün olmadığını, İlk Derece Mahkemesi kararında, müvekkili ile davalı arasındaki iş sözleşmesinin rekabet yasağına ilişkin hükmünün hangi hukuki gerekçeler ile TBK’ nun 444 – 445 maddelerine uygun bulunmadığına ilişkin tek bir kelime gerekçe gösterilmeksizin yasaya uygun bir sözleşme hükmü geçersiz kabul edilerek davalarının reddedildiğini, Taraflar arasındaki uyuşmazlığın 6098 sayılı TBK 444 vd madde hükümleri çerçevesinde çözülmesi gerekirken, anılan yasa hükümlerinin hiçbir şekilde nazara alınmaksızın TBK’ nun 27. maddesi gerekçe gösterilerek davalarının reddinin yasa ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu, ( Yargıtay 11. HD 11.04.2018 tarih ve 2016/9270 Esas – 2018/2596 Karar – Yargıtay 11 HD 30.10.2017 tarih ve 2016/4060 Esas – 2017/5899 Karar ) TBK 444/2 maddesi ve Yargıtay içtihatları uyarınca, sözleşmeden kaynaklanan rekabet yasağını ihlal eden işçinin, rekabet yasağına aykırılık nedeni ile sorumlu tutulabilmesi için, ” (A) işçinin, işverenin müşteri çevresi ve üretim sınırları hakkında ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlayacak pozisyonda çalışmış olması ve ( B ) işçinin bu bilgileri kullanması neticesinde işverene bir zarar verebilme ihtimalinin bulunması ” nın yeterli olduğunu, Davalının hizmet ilişkisi uyarınca müvekkili şirketin müşterilerini, satış, pazarlama rakamlarını, satış – pazarlama yöntemlerini, iş tekniğini ve stratejilerini, müvekkili şirketin ticari sırlarını bilen kişi konumunda olup, İlk Derece Mahkemesi’ nce bu gerçeğin gözden kaçırıldığını, davalının müvekkiline ait ticari sırlara, müşteri çevresine erişebilme imkanı ve ihtimalinin bulunup bulunmadığı bile araştırılmaksızın hatalı gerekçelerle davanın reddi yönünde hüküm kurulduğunu, Rekabet yasağının ihlalini tespit için müvekkili şirketin somut bir zarara uğramış olması gerekmediği gibi davalının da somut olarak ticari sır niteliğindeki bilgilere sahip olması ve bu bilgileri davacı aleyhine kullanmasının da gerekmediğini, Davalı tarafın bu bilgilere ulaşabilme ve müvekkili davacı işverene zarar verebilme ihtimal ve riskinin mevcut olup olmadığı araştırılmaksızın, hatalı gerekçelerle davalarının reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davalılardan …’ in görevi gereği müvekkili şirketin müşterilerini, satış, pazarlama rakamlarını, satış – pazarlama yöntemlerini, iş tekniğini ve satış stratejilerini son derece iyi bilen ve dolayısıyla müvekkilinin ticari sırlarına vakıf bir kişi konumunda olduğunu, bu şahsı transfer ederek davalıya aynı işi yaptıran diğer davalı … A.Ş.’ nin müvekkili şirketin ekonomik ve ticari sırlarını elde ettiği, bu bilgileri kendi menfaatine kullanmak sureti ile haksız rekabette bulunduğu ve dolayısıyla işbu davada pasif husumet ehliyetinin bulunduğunun açık olduğunu, nitekim Yargıtay 11. HD’ nin 08.02.2016 tarihli ve 2015/6937 Esas – 2016/1074 Karar sayılı kararının da bu yönde olduğunu, bu nedenle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması gerektiğini beyanla; Açıklanan ve re’ sen gözetilecek sebeplerle; istinaf taleplerinin kabulü ile İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 20/09/2017 tarih ve 2015/151 Esas – 2017/647 Karar sayılı davanın reddine dair kararının istinaf başvurularının duruşmalı incelenerek kaldırılmasına, davanın esası hakkında yeniden karar verilerek davanın kabulüne ve icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

DAİREMİZİN İLK KARARI: Dairemiz 05/03/2020 tarih ve 2018/1661 Esas 2020/348 Karar sayılı kararı ile; “…Sonuç itibariyle, ilk derece mahkemesince Davalı … A.Ş.’ ye yönelik açılan davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddi yönünde verilen kararda isabetsizlik görülmemiş ise de, davalı …’e yönelik açılan davanın kabulü gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş olup bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden…” gerekçesi ile; Davacının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 20/09/2017 tarih ve 2015/151 Esas – 2017/647 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak;
1-Davalı … A.Ş.’ ye yönelik açılan davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle REDDİNE,

2- Davalı …’e yönelik açılan davanın KABULÜ ile, 5.000,00-TL.’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …’ den alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve verilen karara karşı davalı tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.

YARGITAY BOZMA İLAMI: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 08/03/2021 tarih ve 2020/2023 Esas 2021/2136 Karar sayılı ilamı ile; “1-) İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, aşağıda belirtilen hususlar dışında dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına ve davalının işten ayrıldıktan kısa bir süre sonra aynı ilde faaliyet gösteren bir firmada çalışmaya başlaması karşısında rekabet yasağının coğrafi olarak çok geniş bir alanı kapsadığından geçersiz olduğuna ilişkin savunmanın dinlenilemeyecek olmasına göre davalı şahıs vekilinin aşağıdaki (2) numaralı bent dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir. 2-) Dava, davalı işçinin hizmet sözleşmesindeki rekabet yasağı kaydına aykırı davrandığı iddiasına dayalı cezai şart istemine ilişkindir. 6098 sayılı TBK’nın 444/2. maddesi hükmüne göre, rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir. Bölge adliye mahkemesince, davalı işçinin davacı şirkette çalıştığı pozisyonun müşterileri tanıma, iş sırlarına vakıf olma ve yapılan işlerle ilgili bilgi edinme imkanı sağlamaya elverişli olduğundan bahisle rekabet yasağı kaydının geçerli olduğu sonucuna ulaşılmışsa da bu hususta yapılan incelemenin yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Zira hizmet sözleşmesinde, davalının dijital pazarlama olarak istihdam edildiği yazılı olsa da bu görevin hangi işleri kapsadığı belirtilmemiştir. Bunun yanında, bu pozisyonda çalışan bir kişinin şirket bünyesinde hangi işleri yapacağına ilişkin görev tanımı ve organizasyon şeması da dosyaya sunulmamıştır. Bu itibarla, mahkemece, öncelikle davalının çalıştığı dönemlere ilişkin görev tanımı ve organizasyon şemasının dosyaya kazandırılması ve bu suretle dijital pazarlama uzmanı pozisyonunda çalışan bir kimsenin şirket bünyesinde hangi işleri yaptığının belirlenmesi, akabinde ise gerekirse bilirkişi incelemesi de yaptırılarak hizmet ilişkisinin işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlayıp sağlamadığının tespit edilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. 3-) Bozma sebep ve şekline göre, cezai şarta ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. ” gerekçeleri ile; Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı şahıs vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı şahıs vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Dairemiz kararının bozulmasına, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, oy çokluğuyla karar verilmiştir. Dairemizce duruşma açılarak, usul ve yasaya uygun görülen bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Yargıtay ilamı ile Dairemizin istinaf incelemesi sonucu verilen karar bozularak kaldırıldığından yeniden yapılan istinaf incelemesinde; Dava, Davacı ile Davalı … arasında imzalanan hizmet aktinde yer alan rekabet yasağına ilişkin hükümlerin ihlali nedeniyle cezai şart istemine ilişkindir. Mahkemece, 1-Davalı … A.Ş.’ ye yönelik davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine, 2-Davalı …’ e yönelik davanın yerinde görülmediğinden reddine, karar verilmiş verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf açısından uyuşmazlık konusu, taraflar arasındaki iş sözleşmesinde öngörülen rekabet yasağı hükmünün geçerli olup olmadığı, geçerli ise sözleşmenin sona ermesindeki kusur durumu ve davacının sözleşmede öngörülen cezai şart tutarını talep edip edemeyeceği noktalarındadır. Davacı ile Davalı … arasında 03/06/2013 tarihli Gizlilik Sözleşmesi başlıklı sözleşme ve aynı tarihli İş Sözleşmesi başlıklı belirsiz süreli iki ayrı sözleşme imzalanmış olduğu ihtilafsızdır. Davalı …, davacı şirkette 03/06/2013 tarihinden 03/10/2014 tarihine kadar Dijital Pazarlama Uzmanı olarak çalıştığı ve davalı … 02/09/2014 tarihli istifa dilekçesi ile kendi istek ve arzusu ile 03/10/2014 tarihinde işten ayrılmak istediğini belirtip istifa etmiştir. Taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 9/a maddesinde;”Personel,görevi sebebiyle edindiği işyeri ve işverenle ilgili tüm bilgileri (belge,disket v.s.) gizlilik prensibine bağlı olarak saklamayı ve yasal mecburiyetler haricinde bu bilgileri ifşa etmemeyi, özel izin almaksızın işyeri dışına çıkartmamayı kabul ve taahhüt eder,” hükmünün düzenlendiği, İş sözleşmesinin 9/e maddesinde;”Personel,iş sözleşmesinin haklı nedenlerle işveren tarafından veya haklı nedenler olmaksızın kendisi tarafından feshedilmesi halinde,iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yıl süreyle merkezi Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgelerinde olup; faaliyet konusu işverenle tamamen veya kısmen aynı olan şirketlerde herne suretle olursa olsun çalışmamayı,bu gibi yerlerde ortak, danışman yahut benzeri sıfatlarla bulunmamayı,bu işleri kendi nam ve hesabına yapmamayı, aksi taktirde son aylık brüt ücretinin 10 katı tutarını cezai şart olarak ödemeyi ayrıca rekabet yasağına son vermeyi kabul ve taahhüt eder,” hükmünün düzenlendiği, Taraflar arasında imzalanan gizlilik sözleşmesinin 3.2 maddesinde; ”personelin hizmet ve görevi esnasında öğrendiği bütün gizli bilgileri korumayı,üçüncü şahıslara ifşa etmemeyi, çoğaltmamayı,kopyalamamayı,dağıtmamayı,davacı şirket mülkiyeti altında tutmayı, bu bilgileri ifşa etmemeyi, özel izin almaksızın işyeri dışına çıkarmamayı kabul ve taahhüt ettiği,” hükmü düzenlenmiştir. Taraflar arasında akdedilen Hizmet Akdi 03/06/2013 tarihli olup, somut olayda 6098 sayılı TBK hükümleri uygulama alanı bulacaktır. 6098 sayılı TBK’nın 445. maddesi “(1)Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.(2)Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” hükmünü haiz olup, anılan madde hükmü ile 6098 sayılı Kanun 818 sayılı Kanun’dan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Somut olayda, rekabet sözleşmesinde rekabet yasağı süresinin 1 yıl ve rekabet mahalli olarak Marmara ,Ege ve İç Anadolu Bölgesi’nin belirlendiği, bu surette rekabet yasağı sözleşmesinin içerdiği coğrafi koşul aşırı nitelikte ise de davalının davacı iş yerinden ayrıldıktan sonra 1 yıl dolmadan davacının faaliyet gösterdiği alanda ve aynı il sınırları içerisinde başka bir işletmede işe girmesi karşısında, rekabet yasağının aynı il sınırları içinde geçerli olduğunun kabulü ve coğrafi sınırın aynı il ile sınırlandırılması neticesinde, TBK’nın 444/1 ve 445 maddesindeki hüküm ve koşullar bakımından rekabet yasağı hükmünün geçerli olduğu sonucuna varılmıştır. (Emsal nitelikte Yargıtay 11.HD’ nin 11.02.2019 tarih, 2017/3977 E., 2019/990 K.sayılı ilamı). Açıklanan nedenlerle ve uyulmasına karar verilen Yargıtay bozma ilamına göre taraflar arasındaki davaya konu sözleşme, TBK.nın 444/1 ve 445. Madde hükümleri uyarınca geçerli olup istinafa konu karar gerekçesinde; “taraflar arasındaki sözleşmenin rekabet yasağını düzenleyen 9. Maddesi hükmü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olması ve tarafların aralarında imzalayacakları bir sözleşme hükmü ile bu özgürlüğü ihlal anlamına gelecek herhangi bir düzenleme yapmalarının mümkün bulunmaması nedeniyle geçersizdir.” şeklindeki gerekçeyle davalılardan Aykut hakkında açılan davanın reddi, usul ve yasaya aykırı olduğundan davacı vekilinin bu yöndeki istinafının usulen kabulü gerekmiştir. Ancak aynı Kanun’un 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmüne haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır.

Bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca öncelikle, rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığının veya aşırı nitelikte olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.(Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 10.04.2019 tarihli 2018/1393 E., 2019/2838 K. sayılı emsal kararı). Davalı …’in, davacı şirkette 03/06/2013 tarihinden 03/10/2014 tarihine kadar Dijital Pazarlama Uzmanı olarak çalıştığı ve davalı … 02/09/2014 tarihli istifa dilekçesi ile kendi istek ve arzusu ile 03/10/2014 tarihinde işten ayrılmak istediğini belirtip istifa etmesi sonucu davalı şirkette ise 15/10/2014 tarihinde işe başladığı ve Digital Pazarlama Müdür Yardımcısı olarak çalıştığı tespit edilmiş olup mahkemece alınan bilirkişi raporunda görev tanımlarının yapıldığı görülmüştür. Ancak Mahkemece yapılan bu inceleme ve tespit Yargıtay karar gerekçesinde belirtildiği üzere yetersiz görülmüştür. Yargıtay bozma kararı doğrultusunda Dairemizin 27/05/2021 tarihli ara kararı ile davacı vekiline; bozma ilamı doğrultusunda davalının çalıştığı pozisyon itibariyle kendisine tebliğ edilmiş tanımlı görev belgesi olup olmadığı hususunda beyanda bulunmak ve müvekkili şirkete ait davacının çalıştığı dönemdeki organizasyon şemasını ayrıntılı şekilde tanımlı olarak dosyaya ibraz etmesi için 2 haftalık süre verilmiştir. Davacı vekili ara kararı uyarınca davacı iş yeri organizasyon şemasını dilekçe ekinde ibraz etmiştir. Ancak davalı …’un kendisine tebliğ edilmiş görev ve sorumluluklarını açıkça belirten görev belgesini ibraz etmemiştir. Bunun yerine 10.06.2021 tarihli dilekçesinde davalı eski çalışanın görev ve sorumluluklarının içeriğini soyut şekilde beyan ederek, davalının çalıştığı pozisyon itibariyle müvekkili şirketin en mahrem ticari ve ekonomik sırlarını, satış ve pazarlama faaliyet ve stratejilerine vakıf olduğunu ileri sürmüştür. İlk derece mahkemesindeki yargılama sırasında davalılar vekili tarafından 28.03.2016 tarihli dilekçe ekinde davalı …’in dijital pazarlama yöneticisi olarak görev tanımını içeren belge, davalının özlük haklarına ilişkin çalışma belge suretleri ile davalı iş yeri organizasyon şemasının ibraz edilmiş olduğu görülmüştür. Her iki tarafça davalı … yönünden ibraz edilen belgeler birlikte incelendiğinde; davalı …’un davacı iş yerindeki hiyerarşik sıralamaya göre alt düzeyde çalışan olduğu, davalı iş yerinde ise orta düzeyde yönetici olduğu tespit edilmiştir. Davacı taraf, davalı …’un kendi şirketlerinde çalıştığı dönemdeki görev ve sorumluluklarının içeriğini belgeler ile ispat edememiştir. Davacı tarafın dilekçesinde belirtilen davalı …’un görev ve tanımına ilişkin olarak bir kısım görev ve sorumluluklar, davalı tarafça kabul edilmemiştir. Davacı taraf davalı …’un kendi iş yerlerinde dijital pazarlama uzmanı olarak çalıştığı dönemde müşterileriyle birebir ilişkide bulunup müşteri çevresine ilişkin sırları ile ticari faaliyetin yürütülmesine ilişkin önemli ticari sırlara vakıf olduğunu yasal deliller ile inandırıcı bir şekilde kanıtlayamamıştır. Ayrıca dosyadaki belge ve bilgilere ve taraf vekillerinin beyanlarına göre, davacı ve davalı şirketlerin e-ticaret siteleri ile tedarik ve pazarlama işi yaptığı ancak her iki şirketin tedarik ve pazarlama sisteminin birbirinden farklı olduğu, davacı şirketin (h…a.com) tedarikçilerden kendi adına satın alarak tüketicilere kendi nam ve hesabına satış ve pazarlama yaptığı halde, davalı şirketin ise (n11.com) doğrudan tüketicilere kendi nam ve hesabına satış ve pazarlama yapmadığı, web sitesinde tedarikçiler ile alıcıları buluşturarak aracılık yapmak suretiyle pazarlama faaliyetinde bulunduğu, yani davacı şirketi müşteri odaklı, davalı şirketin ise tedarikçi odaklı pazarlama faaliyetinde bulundukları tespit edilmiştir. Taraf şirketlerine ait web sitelerinden ülkenin her kesiminden herkesin alışveriş yaptığı, davalılardan …’un davalı şirkette çalıştığı dönemde müşteriler ile birebir iletişime geçerek müşterileri tanıma ve çalıştığı pozisyon geregi davacı şirketi önemli zarara uğratacak ne gibi ticari sırlara vakıf olduğu iddiası kanıtlanamadığı gibi, davalı şirketteki görev tanımı ile pozisyonu ve davalı şirketin davacı şirketten farklı olarak müşteri odaklı değil tedarikçi odaklı çalıştığı gözetildiğinde, TBK’nın 444/2.maddesi hükmü kapsamında davalı …’un sahip olduğu bilgileri davalı şirkette kullanması halinde davacı şirkete önemli bir zarara sebebiyet verme ihtimalinin bulunduğu iddiasınında kanıtlanamaması nedeniyle, rekabet yasağı kaydı geçerli olmadığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Sonuç olarak; uyulan Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda, davacının istinaf başvurusunun usulen kabulü ile, İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 20/09/2017 tarih ve 2015/151 Esas – 2017/647 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince kaldırılmasına ve Dairemizce gerekçesi düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurularak; davalı … A.Ş.’ ye yönelik açılan davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine, davalı …’e yönelik açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Davacının istinaf başvurusunun USULEN KABULÜ ile; İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 20/09/2017 tarih ve 2015/151 Esas – 2017/647 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak;

1-Davalı … A.Ş.’ ye yönelik açılan davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle REDDİNE,

2-Davalı …’e yönelik açılan davanın REDDİNE,
İLK DERECE YÖNÜNDEN:

3-Dairemiz karar tarihi itibariyle alınması gereken 59,30.TL karar harcının, davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 85,39.TL harçtan mahsubu ile bakiye 26,09.TL’nin talep halinde davacıya iadesine,

4-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,

5-Davalılar tarafından sarf edilen toplam 27,00.TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,

6-Davalı … A.Ş. kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan Dairemiz karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT’ ne göre hesap ve takdir olunan 4.080,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,

7-Davalı … kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan Dairemiz karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT’ ne göre hesap ve takdir olunan 4.080,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,

8-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN:

9-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 35,90.TL istinaf karar harcının davacıya iadesine,

10-Davacı tarafından sarf edilen 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 31,50.TL dosyanın istinafa gidiş – dönüş gideri olmak üzere toplam: 129,60.TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,

11-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 2. kısım 2. bölüm 17/c maddesine göre takdir olunan 4.080,00.TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,

12-Artan gider avansı varsa talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/07/2021

);